17.12.2016

Baggu Bags | Reduce, Reuse and Recycle Movement


Azalt, yeniden kullan ve geri dönüştür (reduce, reuse and recycle) hareketi ile ortaya çıkmış olan BAGGU çantalar ile ilgili reklam kokan bir hareket içine gireceğim; çünkü bu çantalarla alışveriş yapmak, yeni bir şehri gezmek, evden eve yemek taşımak gibi aktiviteler mega keyifli hale geliyor. Hem doğaya minimum zarar vermenin getirdiği vicdani rahatlama; hem de tasarımların size hissettirdiği neşeli ruh hali ile gününüzü farklılaştırabilirsiniz.



%100 etik kurallar çerçevesinde Çin'de imal edilen BAGGU çantaların tasarımı California'dan bir anne-kız elinden çıkarak başlamış. Japonca "çanta" anlamına gelen markaya ait ürünler estetik açıdan çekici, işlevsel ve yeniden kullanılabilir olarak üretilmekte. Çantalar, düz bir tabana sahip ve başlarda tek renk ve tek malzeme ile imal edilmiş olsa da; zamanla farklı çanta modelleri, malzemeleri ve renk seçenekleri ile piyasada yerini almış durumda. Şirin ve kullanışlı bir yılbaşı hediyesi olarak da düşünülebilir... Şimdiden hepimize mutlu yıllar.

15.10.2016

Mural Istanbul Festivali // Aykırı Sokak Sanatları'nın Kentsel ve Sosyal Mekâna Etkileri

Kendi kullanıcı geri bildirimi anketinizi oluşturun

11.10.2016

Ruh ve Beden Sağlığı için | Zen Budizmi ve Japon Bahçesi Tasarımı

Zen Budizmi'nin huzur ve dinginlik sağlayan meditasyon bahçeleri üzerine derlemiş olduğum Japon Bahçeleri tasarımına yönelik yazımın içeriğini Uplifers üzerinden okumak için buraya tıklayabilir ya da detayları aşağıdan takip edebilirsiniz. 

Etkileyici ve çok yönlü bir kültür altyapısına sahip Japonya, bir yandan binlerce yıllık geleneklerin şekillendirmesi ile köklerine doğru inerken; diğer yandan hızla ve süreklilikle gelişmekte olan teknoloji ve moda gibi birçok sektöre de yön vermektedir. II. Dünya Savaşı sonrası yok olmuş ve adeta küllerinden yeniden doğup Dünya'nın üçüncü büyük ekonomisi haline gelebilmiş olmalarının altında yatan en büyük nedenlerden bazıları şüphesiz ki; dur durak bilmeyen çalışma azimleri, geleneklerine bağlılık, toplum olarak bir arada yaşamanın getirmiş olduğu sorumluluk bilinci ve tutumluluk gösterilebilir. 

Beni neredeyse her konuda etkilemekte ve kendine hayran bırakmakta olan Japon kültürünün Zen Budizmi ile bağlantıda olan Japon Bahçesi Tasarımı üzerine derlediğim bilgileri bu yazımda sizlerle paylaşmaktayım. Ayrıca yakından bir Japon Bahçesi görmek isterseniz, 2003 yılında Japonya'da Türk Yılı ilan edilmesi dolayısıyla, her iki halkın arasındaki kardeşlik duygularının pekiştirilmesi amaçlanarak İstanbul Sarıyer'e Baltalimanı Japon Bahçesi yapılmıştır. Aynı şekilde İstanbul'un kardeş şehri olan Japonya'daki Shimonoseki şehrinde de Türk Lale Bahçesi bulunmaktadır.



Zen, Japonca kökenli bir kelime olup derin düşüncede olma durumu şeklinde Türkçe'ye çevrilebilir. Budizmin bir kolu olarak da tariflenen Zen, meditasyona verdiği önem ile kendini var etmektedir. Günlük sorunlardan kurtulmanın en etkili yolu olarak beden ve zihnin geliştirilmesini ön plana çıkaran öğreti ve yöntemlerden oluşan Zen Budizmi, özellikle samuraylar arasında hızla yaygınlaşmıştır. Zen tapınakları, dönemin komutanları tarafından da destek görür ve bu taponaklar geniş, dingin bahçeler içerisine inşa edilirler. Bahçeler ise, ruhun ve bedenin dinlenip huzur bulması için bireylerin kendine döndüğü önemli merkezler haline gelmiştir. 

Japon bahçeleri tasarımı, 7. yüzyılda önemli bir Japon yetkilinin Çin ziyareti sonrası budist bir tavır ile Japonya’da yeniden oluşturulmaya başlanması ile şekillenmiştir. Japon bahçelerindeki bütün unsurlar meditatif yönleri dolayısıyla dini bir öneme sahiptir. Patikalar, yaşam sürecinde yapılan seçimlere giden yolları; toprak, beslenme ve doğurganlığı; kayalar, dağları; havuzlar, göl ve denizleri; kum ise okyanusları simgelemektedir.

Bir Japon bahçesi, Barok Fransız bahçeleri örneklerinin aksine oldukça “boş” hissi vermektedir. Her bir köşe, boşluk, alan vb. bitki ve figürler ile bezeli değildir. Alan, etrafındaki elementler ile şekillendiği gibi, etrafını da şekillendirir. Dolayısıyla her mevsim kullanımdadırlar. İlkbaharda ağaçlar tomurcuklanır ve yapraklar yeşillenir; yazın ağaçların gölgelerinde gezinirken, koi adı verilen göllerde oluşan su sesleri ile dinlenebilirsiniz. Sonbaharda yeniden canlanmak üzere inzivaya çekilen ağaçların dökülen rengârenk yapraklarını ve doğanın kışa hazırlığını seyredebilirsiniz. Kış mevsimi ise ilkbahar gibi ayrı bir öneme sahiptir. Ağaç dallarının üzerinde oluşan kar yığınları, tomurcuklara benzetilir ve sekku ismi ile anılmaktadır.


Japon Bahçelerinde Kullanılan Tasarım Öğeleri

Kayalar, Çakıl Taşları ve Kum
Dekoratif öğeler olarak kullanılan malzemelerdendir. Genişçe olan kayalar, dağ ve tepelere benzetilmektedir. Bu tip kayalar, aynı zamanda patikalar ve köprülerin ana malzemeleri olarak da kullanılır.  Küçük taşlar ve çakıl taşları göl ve su elementlerinin konturlarının çevrelenmesinde tercih edilir. Su barındırmayan kuru bahçelerde ise çakıl taşları ve kum ile yapılan yüzeyler su elementinin yerini alarak deniz ve okyanusları simgelemektedir. Büyük taşlar ise daha sembolik anlamlar içererek; dağlar, adalar ve şelaleleri ifade edebilir.

Göletler, Dereler, Şelaleler
Göletler, birçok Japon bahçesinin ana unsurudur ve çoğu zaman gerçek veya mitolojik bir gölü ya da denizi temsil eder. Genellikle de –Türkiye’de Japon balığı (Chinese Goldfish) dediğimiz -  sazan balığı kökenli canlılar kullanılarak suya renkli unsurlar katılmaktadır. Su elementi içermeyen kuru bahçelerde ise dalgalı form ile şekil verilmiş çakıl taşları, kum veya dikey konumda yerleştirilen taşlar kullanır.

Adacıklar ve Köprüler
Adacıklar, göletler gibi Japon bahçelerinin diğer önem teşkil eden unsurlarındandır. Küçük boyutta, tekil olarak kullanılan örnekleri gibi, bir yapıyı üzerinde taşıyabilecek genişlikteki kayalar şeklinde de konumlandırılabilir. Adacıklar, dünya üzerindeki bir adayı temsil edebilir ya da sağlık ve uzun yaşamın sembolleri olan kaplumbağa ya da turna kuşları gibi dini figürleri de ifade edebilir. Köprüler ise adacıkları birleştirme, dere ya da göletlerin üzerinden geçmek amaçlı kullanılır. Basitçe yerleştirilmiş kaya ya da ahşap malzemeden parçalar kullanılarak yapılabilir.



Bitki Kullanımı
Her cins ağaç, çalı, çimenlik alan ve çiçek Japon bahçelerinde kullanılmaktadır. Karakteristik özelliklerinden dolayı mevsimsel olarak değişiklik gösteren akçaağaç, Japon kirazı ağacı (sakura) gibi ağaçlar genellikle tercih edilen türlerdir ve bu özelliklerini gösterebilmeleri için bahçe içindeki özel noktalara dikilir. Bunlar haricinde her daim yeşil olan çam ağaçları, karayosunlar, bambular da kullanılmaktadır. 

Bitkiler, bahçe içine doğal gözükecek şekilde, özenle yerleştirilir. Ağaçlar ve çalılar sürekli olarak budanarak; çimenler de kesilerek güzelliklerini korumaları için düzeltilir. Karayosunları ve gölet içindeki sazlıklar kir ve tortulardan temizlenir. Ağaçları, mevsimsel olarak oluşan hava koşullarından korumak üzere sırık, bez, ip vb. malzemelerden yararlanılır.  Ayrıca bitki üzerinde böcek oluşumunu engellemek için kamıştan yapılan sargılar ağaç gövdelerine sarılarak kullanılır.

Tepeler
Metrekare olarak geniş olan ve içinde uzun geziler yapılabilen bahçelerde yapay tepecikler oluşturulabilir. Aynı şekilde bu tepeler de gerçek ya da mitolojik bir dağı sembolize edebilir. Yükseltisi çok olan tepeler, panoramik görsellik sağladıklarından, ziyaretçiler tarafından üzerlerinde yürünebilir.

Su Çanakları
Birçok Japon bahçesi tsukabai adı verilen su çanakları içermektedir. Buralar, örneğin çay seremonisi gibi önemli olaylar öncesinde arınma maksatlı kullanılmaktadır. İşlem görmemiş kayalar üzerindeki doğal çukurlar ya da özellikle orta kısmına boşluk açılmış kayalar, su çanakları olarak kullanılmaktadır. Suyun alınması için bambu malzemeden yapılma kepçe kullanılır. Çoğu su çanağına, yine bambudan yapılma bir çeşme ile temiz su dökülmektedir. Genelde dekoratif bir başka öğe olan fenerler ile birlikte yerleştirilir.

Fenerler
Fenerler birçok farklı şekil ve boyutta olabilirler. Genelde taştan oyulurlar. Özel olarak belirlenmiş lokasyonlara konumlandırılırlar. Yerleştirildikleri alanlara hem fonksiyonel; hem de estetik açıdan değer katarlar. Fenerler, yukarıda bahsedilen su çanakları ile birlikte kullanılarak, çay seremonilerinin ana unsurlarından birini oluştururlar.

Patikalar
Patikalar, ziyaretçilerin bahçenin en etkili alanlarında gezinebilecekleri şekilde atlama taşları, çakıl taşları, kum ya da toprak malzemeler kullanılarak oluşturulurlar. Döngüsel yollar, farklı alanları birbirinden ayırmak veya tenha korular ya da gizli göletler gibi bölgelere giden patikalar şeklinde tasarlanabilir.

Yapılar
Birçok Japon bahçesi, içinde oturulup bahçenin seyredilebildiği bir inşaat yapısı içermektedir. Bu bir palas, villa, pavyon, köşk ya da tapınak olabilir.

Dolaylı Manzara
Shakkei adı verilen bu konsept ile bahçe dışında kalan manzara ve peyzaj unsurlarının, bahçenin kendisi ile olan ilişkisi ve bütünlüğü ifade edilmektedir. Dağ, tepe ya da inşaat yapıları dolaylı manzara olarak kabul edilebilir. Eski zamanlarda yapılmış birçok Japon bahçesine ait dolaylı manzara görüntüsü, şehirleşmenin getirmiş olduğu nedenlerle günümüzde bozuntuya uğramıştır.



Kendi Zen Bahçenizi Nasıl Yapabilirsiniz?

Japon bahçeleri tasarımına ait öğeler ve bunların bir arada kullanımları ile her birimiz, kendi Japon bahçemizi yaratabiliriz. Bu, basit bir bahçe tasarımı olarak görülebilir; ancak işe çok eski zamanlara dayanan Japon bahçelerinin yapılış amacını anlayarak başlamak, bir Japon bahçesi tasarlamaya girişmeden önce atılması gereken önemli adımlardan biridir. 

Meditasyon, dinlenme, gezinme ya da hangi amaç tasarımın arkasında olursa olsun, Zen Budizmi ile bağlantıda olan bir Japon bahçesi oluşturmak için kültür ve geleneğin cesurca birleştirilmesi gerekmektedir. Aşırıya kaçmadan, minimal ve asgari düzeyde yapılacak bitki seçimleri ile bahçe bakımına ayıracağınız süreden çok, burada geçireceğiz vakit ve iç huzuru düşünerek hareket edilmesi önerilmektedir. 

Gelelim Türkiye’nin büyükşehir şartlarında kendi Japon bahçemizi nasıl yapabileceğiz kısmına. Avrupa’da sıkça rastlayabileceğiniz küçük hobi bahçeleri gibi alanlara sahip olanların sayısını bilemeyeceğim; ancak konuyu metropol standartlarına çekmek gerekirse, bu noktada yapılabileceklerimiz sınırlı kalmakta. Dolayısıyla başlangıç olarak günümüzün büyük bir kısmını geçirdiğimiz ofis masanıza koymak üzere kendi Zen bahçenizi yapabileceğiniz malzemeleri aşağıya sıralıyorum. Şimdiden elinize sağlık...



  • Zen bahçenizi yapmak istediğiniz alanı belirleyelim. Balkonda, terasta, arka bahçede ya da masanızın üzerinde bir alan olabilir. 
  • Seçtiğiniz alana uygun boyutlarda bir kutu ya da kasa yapalım. Organik bir malzeme olan ahşap, kutu için ideal bir materyaldir. Örneğin çalışma masanız üzerine yerleştirmek için ayakkabı kutusu büyüklüğünde bir ahşap plaka uygun olabilir. 
  • Plakanın kenarlarına hafif bir derinlik katması için yine ahşap malzemeden latalar kullanarak çivi ve yapıştırıcı malzemeler ile çerçeve kapatalım. 
  • Zen bahçeleri özen ile bakılan saf ve temiz alanlar olduklarından bahçe içinde yabani ot oluşmaması için açık alandaki örneklerde zeminde izolasyon malzemesi kullanılmaktadır. Biz de bu geleneği devam ettirerek kasanın tabanını muşamba tarzı bir malzeme ile kaplayalım.
  • İzolasyon malzemesi üzerine kum ve çakıl taşlarını boşaltalım. Örneğin kendi Zen bahçemde, ince yapısı dolayısıyla geçtiğimiz sene Gökçeada’dan getirdiğim kumu ve topladığım taşları kullandım. 
  • Kumun içine kokulu mum, doğal taş, dekoratif heykelcik tarzı öğeler de yerleştirebilirsiniz.
  • Son olarak, kum üzerine şekil vermenize yardımcı olacak ahşap malzemeden yapılması önerilen bir tırmık bulundurmalısınız. Mesela ara ara işten bunaldığınızda, kum üzerinde değişik şekiller çizerek enerjinizi boşaltıp rahatlayabilirsiniz.

13.09.2016

Mutluluğun Özü | Omuzlarınızda taşıdığınız yükün ağırlığının farkında mısınız?

11 Temmuz 2016 günü Uplifers sitesinde yayınlanan Mutluluğun Özü konu başlıklı yazımın detaylarını Uplifers üzerinden okumak için buraya tıklayabilir ya da aşağıdan takip edebilirsiniz. Zihinimizi geçmişte yaşamaktan vazgeçirerek, dikkatimizi şu âna çevirmeyi öğrenmenin önemi üzerine hazırlamış olduğum bu yazımdan tam 4 gün sonra, "gerçek mi, sahte mi?" tartışmaları eşliğinde OHAL ilan edilmesine kadar uzanan bir askeri darbe girişimi yaşadık. Aşağıdaki yazının başında bahsedilen olay ise, 28 Haziran günü Atatürk Havalimanı'nda yaşanan terör saldırısıdır. 

Asırlardır süren din, dil, ırk ve toprak savaşları ile asıl amaçlanan nedir; düşünüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz; ancak hala rasyonel bir çerçeveye oturtamıyoruz... Gelecek nesillere, çocuklarımıza daha parlak, yaşanılası ve temiz bir dünya bırakmak için mi? Yaşarken daha huzurlu, barış içinde ve varlıklı bir hayat sürmek için mi? Sonuçta olan her zamanki gibi insanoğluna olacak; çünkü Dünya kendini her zaman yenilemeyi başarmış ve tarih bunun örnekleri ile dolu. Carl Sagan'ın dediği gibi evrenin büyüklüğü içinde, biz sadece soluk mavi küçük bir noktadan ibaretiz ve o nokta bildiğimiz tek yuvamız...


Kısa süre önce hepimizi yürekten sarsan bir saldırı ile yeniden karşı karşıya kaldık. Olaylar, sevdiklerimize ne kadar yakın olursa, üzerimizde bırakmış olduğu etki de ister istemez o kadar derin oluyor; ancak daha da kötü koşullarda terörize edilen hayatlar yaşamak zorunda bırakılan ülkeler ve toplulukların varlığını düşündükçe; hayat hedeflerimiz, yaşam amaçlarımız, hayallerimiz, din sömürüsü, eğitimsizlik, boşvermişlik gibi bir dolu olguyu yeniden sorgulamaya başlıyoruz.

Her şeyin “anlık” olduğu gerçeğini hatırlatan, Eckhart Tolle’nin Var Olmanın Gücü (Koridor Yayınları) isimli kitabında okumuş olduğum bir hikâyeden yola çıkarak bu yazımı derlemeyi tercih ettim. Geçmişte yaşadıklarımızı, sadece deneyimlerimizden ders çıkarabilmek üzere zihnimize kayıt ediyor olsaydık ve onları benliğimizin birer parçası haline getirmeye çabalamasaydık; sizce dikkatimizi içinde bulunduğumuz âna çevirmeyi başarabilir miydik?

Hayatlarımızda birçok duygusal anı yaşıyoruz ve bu anılar zihinlerimizde izin verdiğimiz ölçüde yeniden karşımıza çıkıyorlar. Hoşnutsuzluklar, kırgınlıklar, düşmanlıklar, suçluluk duyguları benliklerimiz içinde, kimliklerimizin birer parçası halini almaya başlıyor. Olayları, zihnimizde canlı tutmak ve güçlü hissetmek için bu düşüncelere sarılıyor ve geçmiş ile şartlanmış olan kişiliğimiz içinde zamanla, kontrolsüzce hapsolmayı tercih eder hale geliyoruz.

İki zen rahibi olan Tanzan ve Ekido, çamurlu bir yoldan ilerlemektedirler. Havada hala şiddetli yağmur yağmaktadır. Bir sokak köşesine vardıklarında, çamurlu ve ıslak yolun kenarında mahsur kalmış, ipek kimono ve fularlar içinde genç bir kız görürler. Tanzan, tereddüt etmeden kızı kucaklar ve yolun karşı tarafına geçirir. O akşam konaklayacakları tapınağa varana kadar rahipler sessizce yol almış; bu sürede birbirleri ile hiç konuşmamışlardır. Ekido, çok sinirli ve gergin gözükmektedir. Daha fazla kendine engel olamaz ve sorar: “Biz keşişler, kadınların yanlarına yaklaşmayız; özellikle de genç ve güzel olanların. Bu çok tehlikelidir. Neden onu yolun karşı tarafına taşıdın?”
“Ben, kızı saatler önce bırakmıştım; sen hala taşıyor musun?”

Bu noktada farkında ve aydınlanmış olanların tavsiyeleri şunlardır: “Zihinsel olarak geçmişte yaşamaktan vazgeçerek, dikkatimizi şu âna çevirmeyi öğrenmeliyiz. O zaman egoların hapsindeki düşünce ve duygularımız yerine; varlığımız kimliğimiz haline gelebilir.
Sadece şu an vardır ve şu an olması gerektiği gibidir. Olayları iyi ya da kötü olarak tanımlamadan, kişiselleştirmeden, onlarla bütünleşerek, olanlardan etkilenmeyecek konumda olmak esas olandır. Eğer birilerinin merhametine kalırsanız, o zaman mutlu ya da mutsuz olacağınıza birileri karar verir.

Binlerce yıldır mutluluğun özünü inceleyen Budist felsefe ve pratiklerin parçası olarak ortaya çıkan yoga ve meditasyon tekniklerine günümüzde giderek artan ilginin sebebi bu mutluluk arayışı olabilir. Meditasyonda; bedeninizi ve zihninizi yakından gözlemlemeniz, olaylar ve kişiler karşısında yaşadığınız hislerin yükseldiğini ve alçaldığını izlemeniz, bu hislerin peşinden gitmenin ne kadar anlamsız olduğunu fark etmeniz beklenmektedir.

Bizleri sürekli yorgun ve memnuniyetsiz kılan düşünceler, geçici duygular için sarf edilen sürekli çabadır. Bu pozitif veya negatif hislerin ikisi için de geçerlidir. Mutlu olduğumuzda bu hissin yok olacağını düşünerek, onun kalıcı olabilmesi adına yoğun bir uğraş veririz; sıkıntılı hissettiğimizde de tekrar mutlu olabilmeyi tadabilmek için aynı çabayı sarf ederiz. Heyecan, neşe, kızgınlık, ümitsizlik gibi tüm hislere karşı önce kuvvetli bir yükselme hissederiz; sonra bu hissin yavaş yavaş geçmesini seyrederiz. Durum ve olaylara karşı şartlı olarak yaşanılan hisleri bırakabildiğimiz takdirde ve onları olduğu gibi kabul ettiğimizde; olabilecekler hakkında beklentiye girmek yerine içinde olduğunuz ânı yaşayabiliriz. Geçmişte, sizi şimdide yaşamaktan alıkoyacak hiçbir şey yaşanmadı; eğer geçmişin sizi şimdide yaşamaktan alıkoyacak güce sahip olmasına izin vermezseniz…

19.08.2016

Avrupa’yı Bisikletinizle Keşfedin | Popüler EuroVelo Bisiklet Rotaları

Herkese merhabalar. 10 Mayıs 2016 günü Uplifers sitesinde yayınlanan Avrupa Bisiklet Ağları kapsamındaki popüler EuroVelo rotaları yazımın içeriğine Uplifers üzerinden ulaşmak için buraya tıklayabilir; ya da detayları aşağıdan takip edebilirsiniz.

Sımsıcak yaz aylarının yaklaştığı günlere az bir süre kalmışken, bisikletlerimiz ile pedallanabilecek yeni rotalar ve yapılabilecek macera dolu serüvenler için ar-ge dönemi başladı. Bu yazımda; Avrupa’daki uzun mesafeli, keyifli, bol bol manzara seyirli ve güvenli bisiklet rotaları ağı EuroVelo ile ilgili bilgi alabilir ve popüler EuroVelo rotalarından öneriler hakkında derlediğim görsellere ulaşabilirsiniz.

EuroVelo (Avrupa Bisiklet Rotaları Ağı), Avrupa’yı enine, boyuna ve çaprazlamasına kaplayacak şekilde konumlanmış, 15 farklı uzun mesafe bisiklet rotasını birleştiren ve 2020 yılında 70.000 km hedefine ulaşması planlanan bir ulaşım ağı projesi.

Bisiklet rotaları ağı, merkezi Belçika’da bulunan ECF (European Cyclists’ Federation) tarafından yönetilmekte, Avrupa Birliği’nden “Sürdürülebilir Turizm” hareketi altında finansal destek almakta ve rotaların yapım süreci hâlen devam etmekte.  Bu rotalar, bisiklet kullanarak gezmek isteyen yabancı turistlerin olduğu kadar, günlük hayatta da yerel halkın sıklıkla tercih etmekte olduğu ekolojik ve sürdürülebilir yaşam kriterlerini de destekleyen ulaşım güzergâhlarını oluşturmakta.

  • EuroVelo Rotaları Haritası: Avrupa’nın birçok kentini birleştirerek oluşturulmuş EuroVelo rotalarını harita üzerinden detaylı incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
  • EuroVelo El Kitapçıkları: EuroVelo projesi kapsamında hazırlanmış, bilgi içeren el kitapçıklarına da buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Rotaların yapım sürecinde, mevcut ve planlanan bisiklet yolları kullanılmakta ve tüzükler üzerinden belirli kurallar takip edilmekte. Örneğin rotalar en az iki ülkeyi birleştirmeli; bir rotanın mesafesi en az 1000 km olmalı; yollar en az iki bisikletinin yan yana geçebileceği genişlikte ayarlanmalı; dik eğimli yollar için rota üzerinde alternatif ulaşım çeşitleri entegrasyonu sağlanmalı (tren, otobüs gibi); tabelalar ve bilgilendirme levhaları ECF tarafından belirlenen kriterlere uygun olmalı (ki gitmeyi düşünenleriniz varsa diye kendisini buraya kopyalıyorum)… 

Hangi EuroVelo rotasını tercih etmeliyim?

EuroVelo 6 // Atlantik - Karadeniz Rotası

Güncel olarak 15 farklı EuroVelo rotası bulunmakta. Bu rotalardan en popüler olanı Avrupa’yı Doğu-Batı aksında pedallamanıza olanak sağlayan EuroVelo 6 // Atlantik - Karadeniz Rotası. Bu yolun mottosu da “Avrupa’nın nehirlerini bisikletinizle keşfedin.” Yaklaşık 3653 km uzunluğunda. Basel, Viyana, Bratislava, Budapeşte, Prag, Bükreş gibi şehirlerin de içinde bulunduğu 10 ülke ziyaret edilebilmekte. Bu yolun sıklıkla tercih edilmesinin nedeni rota üzerindeki enfes doğa manzaraları, çok sayıda nehir kıyıları, şatolar ve düz bir topoğrafyaya sahip oluşu. EuroVelo 6’yı tercih edenlerin manzaralarından derlemeler ise yukarıda.

EuroVelo 8 // Akdeniz Rotası

Bir başka popüler hat olan EuroVelo 8 // Akdeniz Rotası da Doğu – Batı aksı üzerinde yer almakta. Yaklaşık 5888 km uzunluğundaki rotayı pedallayarak 11 ülke ziyaret edilebilmekte. Akdeniz rotasında görülebilecekler arasında ise masmavi sular, kilometrelerce uzunluktaki kumsallar, harika yemekler, antik kentler ile Barselona, Monako, Venedik, Nice, Dubrovnik ve Atina gibi turistler tarafından çokça tercih edilen şehirler de bulunmakta. EuroVelo 8’i takip etmek isteyen bisiklet-severler için fotoğraf derlemeleri yukarıda. 

EuroVelo 15 // Ren Nehri Rotası

Bir diğer popüler rota ise 1320 km uzunluğu ile EuroVelo rotaları arasındaki en kısa tur olan EuroVelo 15 // Ren Nehri Rotası. Ren Nehri’nin İsviçre’den başlayan kaynağından, Hollanda’da dökülmekte olduğu Kuzey Denizi’ne doğru Kuzey – Güney aksı üzerinde konumlanmakta. Ren Nehri Rotası’nı  takip ederek İsviçre, Fransa, Almanya ve Hollanda dâhil olmak üzere toplam 4 ülke görülebilmekte. Özellikle aileniz ile çıkmayı planladığınız bir gezi ise, bu rota tam size göre; çünkü güzergâh üzerinde engebeli arazi olmamakla beraber çok sayıda kültürel ve turistik yer de ziyaret edilebilmekte.


Yazının başında paylaşmış olduğum linkteki haritadan da inceleyebileceğiniz üzere, EuroVelo rotaları arasında gezebilecek birçok farklı Avrupa kenti bulunmakta. Yağmur, rüzgâr vb. zorlayıcı hava koşullarına karşı daha dayanıklı olanlarımızın tercih ettiği Kuzey’deki şehirleri de kapsayan aşağıdaki alternatifleri de herhangi bir karar vermeden önce değerlendirmenizde fayda var:
  • EuroVelo 7 // Güneş Rotası (Norveç'ten İtalya'ya)
  • EuroVelo 3 // Seyyah Rotası (Finlandiya'dan İspanya'ya)
  • EuroVelo 13 // Demir Perde Rotası (Doğu Bloku ülkeleri sınırını kapsamaktadır. Bu rota içinde Edirne de bulunmakta)
Sonuçta bin kilometrelerle ölçülmekte olan bu rotaların hepsini kat etmek için aylık planlar yapmak gerekmekte olduğundan, beğendiğiniz rotalarda bisiklet kullanmaya istediğiniz duraktan başlayabilirsiniz ve bisikletinizle bu rotalar üzerine entegre olmuş toplu taşıma araçlarının da yardımı ile daha kısa sürelerde, seçtiğiniz güzergâhı tamamlayarak hedefinize ulaşabilirsiniz.

24.07.2016

[Doğal Taşlar] ile Çakralarınızı Şifalandırın

Geçtiğimiz aylarda çakralar, çakra çalıştırıcı yoga pozları ve aromaterapik yağlar konu başlıklı yazımın yayınlanmasının ardından (ilgili yazı için buraya tıklayabilirsiniz), yoğun istek üzerine şifalı taşlar ve bağlantılı oldukları çakraları anlatmakta olan bu yazıyı kaleme aldım. Uplifers üzerinden doğal taşlar ile çakra şifalandırma yazımı okumak için buraya tıklayabilir ya da bilgileri aşağıdan takip edebilirsiniz. 

Sanskritçe döngü, girdap anlamına gelen çakralar, vücudumuzun 7 ana bölgesinde bulunan enerji bağlantı noktalarıdır. Çakralar, bedenimizde kapakçık görevi üstlenmekte; vücut, zihin ve ruh arasındaki dengeyi ayarlamakta ve enerjinin içeri ya da dışarı akışını düzenlemektedir. Çakraların uyumlu çalışmasını sağlayabilmek için doğal taşları kullanarak onların şifa verici özelliklerinden yararlanabilirsiniz. Örneğin faydasını göreceğinize inandığınız taşı, şifalandırmak istediğiniz çakranız üzerine koyarak meditasyon yapabilirsiniz. Takı ya da aksesuar olarak üzerinizde taşıyabilirsiniz. Taşı, sadece belli bir süre elinizde tutarak enerji akışını başlatmış olacaksınız. Taşların kullanımı sonrası akmakta olan suda yıkayarak ya da belirli bir süre güneşte bekleterek taşın emmiş olduğu enerjinin arındırılması ile taştan beklenilen etkiyi arttırmış olursunuz. 

Doğada ve doğal olan her şeyde olduğu gibi bunun da tamamen etkisiz bir uygulama olduğunu düşünmek, belki de bu konuya olan bakış açınızı tekrar gözden geçirmenizi sağlamaya fırsat olur; çünkü dünya üzerinde olup da herhangi bir spiritüel fonksiyonu olmadığını düşündüğüm bir oluşumun varlığına inanmıyorum. Dolayısıyla kısa bir araştırma yapıp sizlerin de farkına varabileceği üzere, mineral taşlar ve etkileri hakkında bulacağınız bilgiler, çok eski zamanlardan beri süregelen tecrübelerin derlenmesi üzerine oluşturulmuş yaşanmışlıklardır aslında.

Şifalı taş uzmanlarına göre, taşlarla temas kuran her kişi, bu taşların üzerlerinde izler bırakmaktadır. Taşlardan en etkili şekilde faydalanmak için bakım ve arındırma işlemlerinin belirli sürelerde tekrarlanması gerekmektedir. Taşlar, içinde deniz tuzu olan suda bekletildikten sonra, temiz su ile yıkanarak güneş gören bir yerde kurutulur. Taşlara, temiz ve berrak bir görünüm kazandırmak için de elma sirkeli suda kısa bir süre bekletebilirsiniz. 

Şifalı taş ve kristallerin terapötik yönleri dolayısıyla rahatlamaya neden olan özellikleri, bugün birçok tıp doktoru tarafından da kabul görmektedir. Yaşamınızı tehdit eden hastalıklar söz konusu ise, sınırlı ölçü ve ebatta değerli taş kullanımı, tarih boyunca rivayet edildiği üzere alternatif şifa yöntemi olarak kullanılabilmektedir. 

7 ana çakra ve 7 değerli taş analizi için aşağıdaki bilgi ve görselleri takip edebilirsiniz. Şifalandırma süreci, taşların üzerindeki minerallerin vücuda aktarılması sonucu oluşan enerji geçişi ile başlamaktadır. Bu süreçte doğal ortamda, gün ışığı ile temas halinde olmak, taştan beklenilen etkiyi arttıracaktır. Her olgu ve her olayda olduğu gibi, taşın ve dolayısıyla ilgili mineralin size faydalı olmasını sağlayacak en önemli etken, buna gerçekten ve içten bir şekilde inanmış olmaktır. Gerisi, taşlar ve onlardan aldığınız enerji ile vücudunuz arasında oluşan bağ üzerinden, beklenilen sonuca ulaşmanıza yardımcı olacaktır. 

Takı ve aksesuar olarak işlenmiş olan yukarıdaki nesneler ya da benzerlerini her zaman üzerinizde taşıyabilirsiniz. Bu şekilde doğal taşların sizlere sağlayacağı enerjilerden her koşulda yararlanmış olacaksınız.


HEMATİT
Enerji verir ve canlandırır
İlgili Çakra: Kök
Temel Duygu: Kabullenme
Hematit; köklenmeyi sağlayan ve koruyucu özelliği olduğu kabul edilen bir değerli taştır. Kan dolaşımı üzerinde pozitif etkisi vardır. Romatolojik hastalıklara karşı faydalıdır. Salgı bezlerini düzenler. Dalak, karaciğer ve safra kesesini hareketlendirir. Saçların daha gür çıkmasını sağlar. Hafızayı kuvvetlendirir. İyimserliği, azmi, cesareti, istek ve kendine saygıyı arttırdığı gibi kişisel gelişim için ihtiyaç duyduğunuz her türlü düşünce ve nesneyi kendinize çekmeniz için yardımcı olur. Karar verme güçlüğü çeken kişiler için faydalı olduğuna inanılır. Stresi azaltarak, enerji ve canlılık verir.

AKİK
Çoşkunluk ve neşe verir
İlgili Çakra: Sakral
Temel Duygu: Değişim
Akik; fiziksel, ruhsal ve duygusal bedenlerimizi canlandırmak için gerekli enerjiyi veren güçlü bir değerli taştır. Sakral çakra ile ilişikli olduğundan cinsel organlar ve cinsel güç üzerinde etkilidir. Hücre yenilenmesine faydalıdır. Kan dolaşımını güçlendirir. Sağladığı çoşkunluk ve neşe ile kişiye güç, keyif ve iyimserlik hissi verir. Serinkanlılığı ve özgüveni güçlendirir. Yeni projeler ve hayallerinizi gerçekleştirmek için gerekli olan yaratıcılığı arttırır. Özellikle iş görüşmeleri gibi önemli buluşmalarda üzerinizde taşınması tavsiye edilen bir taştır. Enerjisi ile şans ve yeni fırsatlar tanınmasına yardımcı olduğuna inanılır. 

SİTRİN
Arındırıcı ve temizleyicidir
İlgili Çakra: Solar Plexus
Temel Duygu: Kararlılık
Sitrin; güneş sinir ağı çakrası üzerindeki etkisi ile mutluluk, cesaret, umut ve sevecenlik duygularını yükseltici özelliğe sahiptir. Enerjisini, renk benzerliği dolayısıyla Güneş’ten aldığına inanılır. Sindirim sistemi organlarının çalışmasını hareketlendirir. Hormonların salgılanmasını düzenlerken; menstrüel ve menopozal belirtilerin giderilmesinde etkilidir. Kişide kendine güven, kendini ifade edebilme ve yaratıcılığı arttırır. Sitrin, arındırıcı ve canlandırıcı niteliklerde güçlü bir değerli taştır. Negatif enerji emici özelliği ile beden, zihin ve ruhsal temizliğe yardımcı olur. 

PEMBE KUVARS
Aşk ve barış getirir
İlgili Çakra: Kalp
Temel Duygu: Sevgi
Pembe kuvars; koşulsuz sevgi, barış, tutku ve bağışlama duygularını güçlendirir. Kalp çakrası ile iletişimde olan bu değerli taş, kalbi arındırıp onu her türlü sevgiye açar. Aile sevgisini, kişinin kendine olan sevgisini, arkadaşlar ve romantik ilişkilerde oluşan sevgi bağını kuvvetlendiricidir. Duyguların ifade edilebilmesine yardımcı olur. İlişkilerdeki karşılıklı uyumu arttırıcı özelliğe sahiptir. Stres ve gerginliği azaltır. Aşk, tutku ve hassasiyet seviyesini yükselterek empati gücünü kuvvetlendirir.

KRİZOKOL
Motivasyon ve merhamet duygusunu arttırır
İlgili Çakra: Boğaz
Temel Duygu: Dürüstlük
Krizokol taşı; iletişim gücünü arttıran bir değerli taştır. Boğaz, yemek borusu, tiroit bezi bölgesini düzenleyerek; şişlik, iltihap ve benzeri hastalıkların giderilmesinde faydası bulunmaktadır. Kişinin zihin sağlığını koruyarak, motivasyonunu arttırır. Duygu ve düşünceleri rahat ifade edebilmeye yardımcı olur. Kişideki merhamet duygusunu güçlendirir. Toplum önünde yapılan konuşmalar sırasında sakinlik kazandırır; duygu ve düşüncelere denge getirir.

SODALİT
Sezgi ve özgüveninizi harekete geçirir
İlgili Çakra: Üçüncü Göz
Temel Duygu: Bilgelik
Sodalit; kendinize karşı dürüst olmanızı sağlamaya yardımcı olur. İnandıklarınızın peşinden gitmeniz konusunda sizleri cesaretlendirir. Kendini ifade edebilme ve özgüven duyguları ile etkileşimde olan bu değerli taş; sezgi ve hislerinize güvenmeniz konusunda düşüncelerinizi destekler. Üçüncü göz çakrasını uyararak canlandıran sodalit, aynı zamanda meditasyon sırasındaki konsantrasyon gücünüzü de arttırmaya yardımcı olur.

AMETİST
Öngörüyü arttırır; uyum ve denge oluşturur
İlgili Çakra: Taç
Temel Duygu: Empati
Ametist; son derece şifalı bir değerli taş olarak kabul görmekle beraber, estetik görüntüsü ile de doğal taş ve mineraller familyasının en popüler üyelerindendir. Ortamda var olan negatif enerjiyi üzerine çekerek oluşabilecek zararları gidermeye yardımcı olur. Bedende birikmiş olan fazla yüklenmeleri alarak stres seviyesini azaltır ve zihinsel yorgunluğu giderir. Uyku problemi çekenlerin, bu taşı yastıklarının altına koyarak yatmaları önerilir. Sinir sistemi üzerinde dengeleyici ve koruyucu etkisi olduğu kabul edilir. Kişiye iç huzur vererek karar verme kabiliyetini güçlendirir. Enerjisi kuvvetli ve huzur vericidir.

3.06.2016

Yaşam ve Seçimlerimiz | Vücut diliniz, nasıl hissettiğinizi şekillendirebilir...

İçinde bulunduğumuz seneye ait ilk yazım kişisel gelişim kategorisi altında Uplifers'ta 13 Ocak günü yayınlandı. Blog'uma; kişisel olarak tercih ettiğim, sevdiğim, ilginç bulduğum konular özelinde yazmaya niyetlenerek başlamıştım; ancak Uplifers içindeki birçok yazı kişisel gelişim, psikoloji, davranış bilimi gibi ruhsal konular ve önerileri de içermekte olduğundan ruh halimiz ve davranışlarımızı da etkileyecek fiziksel şartlanmamız ile ilgili aşağıdaki bilgiler, okudukça ilgimi çektiği için araştırmalarımı derinleştirdim.

Mutlu, güçlü, korkmuş, endişeli, neşeli vb. ruh halleri içinde olmanın aslında bu ruhsal durumları, fiziksel davranışlarımıza ne kadar entegre edebildiğimiz ile de alakalı olduğunu anlatan ilgili yazım için aşağıdaki bilgileri takip edebilir; ya da buraya tıklayarak Uplifers üzerinden okuyabilirsiniz.

Sedat Girgin // Kel Kayanın Meşesi
Yakınlarınızdan zaman zaman pozitif düşünce ve olumlamalar içeren e-postalar almışsınızdır ya da hoşunuza giden yazıları çevrenizle paylaşmışsınızdır. Bu yazı konusu da, işte böyle bir mail sonrası şekillendi.“Sağlıklı Olma Sanatı / The Art of Being Well”.

Başlık, aşina olduğumuz kişisel gelişim farkındalıklarını içeren bir mail ile karşı karşıya olduğumu haykırmasına rağmen; ön yargılarımdan kurtuldum ve okumaya başladım. Dráuzio Varella Brezilyalı bir tıp doktoru. Bulaşıcı hastalıklar üzerine uzmanlaşmış ve sağlık alanındaki gelişmelerin, halk arasında anlaşılabilirliğini arttırabilmek üzere yazılar yazmakta, programlar hazırlamakta.

Dr. Varella’ya göre birçok insan “sağlıklı olma sanatını” hayatına entegre edemiyor. Bir başka deyişle ne düşünüyorsak, onu yaşadığımızı ve hayatımızın, seçimlerimiz sonucu şekillendiğini fark edemiyor. Genetik kodlarımız ve çevresel faktörlerin getirdiği olgulardan sıyrılıp sağlıklı yaşayabilmek için uygulayabileceğimiz basit formüller ile güzellik ve mutluluk dolu bir yaşama sahip olabileceğimizi iddia ediyor.
Christoph Mett // Was ist schon normal?
Zihin ve beden arasındaki koordinasyon bir bütün olarak işlemekte ve beyinden gelen komutlar, hücreler aracılığı ile vücudumuza yansıtılmakta. Olumlu, hoş ve güzel düşünceler ile hücrelerimize de aynı şekilde sağlık, mutluluk ve pozitif enerjiyi aktarabiliriz.Bu durumda eğer sağlıklı bir insan olmak istiyorsan;
  • Duygularını dile getir: Saklanan ya da bastırılan duygu ve düşünceler zamanla taşıyamadığınız yüklere döner ve sizi hasta eder. Duygu ve düşüncelerinizi değer verdiğiniz insanlarla paylaşın. İletişim; diyalog ve kelimeler ile çok güçlü ve mükemmel bir terapi yöntemidir.
  • Karar ver, sorumluluk al ve onu uygula: Kararsızlık; güvensizlik ve endişeyi beraberinde getirir; sorun ve çatışmaları çoğaltır. Kararsız kişilerde mide rahatsızlıkları, sinir hastalıkları ve cilt sorunları baş gösterir. Karar vermek, bağımlı yaşamamayı ve her türlü sonuca karşı sorumluluk almayı gerektirir.
  • Farkındalığını arttır ve kabullen: Özgüven eksikliği ve reddetme, bizi kendimize yabancılaştırır. Özümüz ile bir olmak, sağlıklı bir hayat için olmazsa olmazdır. Kendini kabul etmeyenler; kıskanç, yalan söyleyen, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı kişiliklere dönüşür. Kendini kabullen, seni bilgelik ve sağduyuya yönlendirecek her türlü eleştiriyi mutlulukla kabul et.
  • Çözümler bul: Olumsuz düşünceleri olan insanlar çözüm üretmek yerine, sorunları daha da büyütürler. Üzüntü, dedikodu ve kötümserliği benimserler. Ne düşünürsek; onu yaşarız. Olumsuz düşünce, olumsuz enerji doğurur ve zamanla hastalıkları tetikleyen sorunlar haline gelirler.
  • Güven: Güvenemeyen kişiler iletişim ve empati kuramaz; derin ve uzun süren, sağlam temelli ilişkiler geliştiremez. Güven olmadan, dostluk olamaz. Güvensizlik, kişideki inanç eksikliğinin bir göstergesi sayılır.
  • Hayatı üzgün yaşama!: Mizah, kahkaha, huzur ve mutluluk bizlere sağlık, güç ve dinginlik kazandırır. Mutlu insan, çevresini de geliştirir ve mutlu eder.

Bütün bu öneriler yıllar içinde yapılan araştırmalar sonucunda derlenen “eğer sağlıklı yaşamak isterseniz”teması altında tavsiye edilen basit; ama etkili yöntemler olarak kabul görmekte. Bu tarz yazıları okuduğumuz zaman çoğumuz yeni kararlar alıp, bunları uygulamaya geçmek istiyor; fakat her zaman kararlarımızı uygulayabilmek için yeterince istekli olamayabiliyoruz.

Kimimiz üzgün olduğunda abur cubura dadanıyor; kimimizin ağzından bir lokma geçmiyor; kimimiz spor ile rahatlarken, kimimiz muhtaçlara destek olurken buluyor kendini. Yaptığımız birçok aktivitenin altında andaki huzur teması yatıyor aslında. Şehir yaşamının getirdiği olumsuzluklar, iş hayatında yaşadığımız aksilikler, ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlar hepsi stres ve kortizol seviyemizi yükselterek, ruh halimizi etkileyen faktörler. Peki sadece vücudumuzu, o an içinde olmak istediğimiz ruhsal duruma sokarak, duygularımızı ve hatta hormonlarımızı manipule edebilmemiz mümkün olabilir mi?

Vücut Dili // Yüksek ve Düşük Güç Duruşları

Amy Cuddy
TED Talk konuşmaları içinde çok popüler olan bir konu başlığı var: “Vücut diliniz kim olduğunuzu şekillendirir / Your body language shapes who you are”. Bu videoyu çoğunuz izlemiş olabilir; ancak kaç kişi duygularını telkin ile etkileyebilme yetisine sahip, orası tartışılır.

İzlemeyenler için farklı bir vizyon; izleyenler için de hatırlatma olsun o zaman; çünkü hayatın hızı içinde bazen ne hissettiğimiz üzerinde düşünemeyecek ya da verdiğimiz kararları uygulayamayacak kadar “yoğun akıcılıkta” olabiliyoruz. Harvard Üniversitesi’nden bir sosyal psikolog olan Amy Cuddy'nin vücut dilinin, nasıl düşündüğümüz ve hissettiğimizi etkilediğini anlattığı konuşması için buraya tıklayabilirsiniz.

Vücut dilimiz de sözsüz bir iletişim aracıdır. Vücudumuzun, düşünce ve duygularımızdan etkilendiği bilinen bir gerçek; ilginç olan ise bunun tam tersinin de geçerli olduğu. Güç duruşları ve hormon salgıları arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için yapılan deneylerde vücut dilimizin, zihnimizi doğrudan etkilemekte olduğu kanıtlanmış. Dr. Cuddy’nin araştırmaları sonucunda 2 dakika süresince “yüksek güç” mimikleri takınmanın, vücuttaki hormon salgılarını etkileyerek, sizi gerçekten güçlü hissettirecek seviyeye çıkarttığı gözlemlenmiş. Konuşmasında, günlük hayattan örnekler vererek; heyecanımızı, üzüntümüzü, stresimizi... vücut dilimizi şekillendirerek nasıl kontrol altına alabileceğimiz ile ilgili çok çarpıcı örnekler de aktarılmakta.
Beyoncé // Oprah Winfrey // Freddie Mercury
Yüksek güç pozları, doğadaki örnekleri gibi vücudumuzun kapladığı alanı genişleterek yapılan duruşlardır. Örneğin kamburunu çıkarmış, kuyruğunu şişirmiş bir kedi daha çok yer kaplayarak, karşısındakine güçlü olduğu görüntüsünü vermeye çalışmaktadır. İnsanlar da aynı şekilde kendilerini güçlü hissettikleri anlarda, güçlü duruşlar sergilerler. Örneğin Titanic filminde, Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı Jack Dawson karakterinin Titanic’in burnunda durup açık denize haykırdığı “I’m the king of the world!” repliği sırasında sergilediği duruş, yüksek güç pozudur. Aynı durumun tersi de düşük güç pozları için geçerlidir. Kendimizi mutsuz, kaygılı, çekingen hissettiğimizde kollarımızı kavuşturur; bacaklarımızı birleştirir; kısacası vücudumuzun kapladığı alanı küçültürüz.

Sonuç olarak vücut dilimizi geliştirerek stres seviyemizi düzenlerken; kendimizi o an içinde bulunduğumuz durumdan çok daha güçlü ve başarılı hissettirerek duygularımızı kontrol altına alabiliriz.

Düşüncelerimiz, deneyimlediklerimizi şekillendirir!

Düşüncelerimiz çoğunlukla deneyimlediklerimizi şekillendiren en önemli etken. Bunun nedeni kimine göre çekim yasası, kimine göre nazar, kimine göre enerji... O zaman, olumsuz ve karamsar düşünerek; demotive bir şekilde yaşamayı tercih etmenin anlamsızlığı daha net fark ediliyor.

Sadece genlerimizin ve sosyal çevre faktörünün “sağlıklı” bir yaşam sürmek için yeterli olmadığını da görüyoruz. Dolayısıyla sağlıklı yaşamak için sağlıklı düşüncelere sarılmalıyız. Eğer sağlıklı düşünemeyecek kadar yorgun bir tutumdaysak, kendimizi güçlü hissettiğimiz bir duruşta 2 dakika süresince kalarak içinde bulunduğumuz karamsar durumdan çıkabilmeyi denemeyi seçmek de bizlerin elinde.  

Bireysel seçimlerimiz, nasıl bir hayat yaşadığımızın temelini oluşturuyor. Üreten, yaşamdan zevk alan, yeteneklerini kullanan / geliştiren, sadece kendine değil; başka canlılara da yararlı olan, sevgi dolu ve saygılı bireyler olmayı, hayatı dolu dolu, mutlu ve sağlıklı yaşamayı seçmek ümidiyle...

2.05.2016

Kendinizi karada sıkışmış mı hissediyorsunuz? O zaman denize buyrun…

Uplifers sitesinde 11 Nisan günü yayınlanan, yelken sporu ve İstanbul'da yapılabilecek yelken aktivitelerine yönelik hazırlamış olduğum yazıya ulaşmak için buraya tıklayabilir ya da aşağıdan bilgi ve görselleri takip edebilirsiniz.
Zamanımızın çoğunu iş ve şehir hayatı temposunun getirdiği hızlı olaylar döngüsü üzerine kurmuş durumdayız. Kafa dinlemek ve canlanmak üzere yakınlarımızda olan az sayıda kaçış güzergâhımız var. Onlar da şehir kalabalığı dolayısıyla yoğun kullanımdalar ve çoğu zaman aradığımız dinginliği ve rahatlamayı bulmakta zorlanabiliyoruz. Her yer o kadar kalabalık ve o kadar sıkışık ki; evden çıkıp yollara koyulduğunuzda açık alanda keyifle spor yapmak, dinlenmek, yürüyüş yapmak bile eziyet haline dönebiliyor. Bu yazımda, karada bulmakta zorlandığımız huzuru denizde bulabileceğimiz ve özellikle denize kıyısı olan şehirlerde yaşayanlar için alternatif bir aktivite hakkında derlediğim bilgileri paylaşacağım.

Yelken yapmayı öğrenmek için birçok nedene sahibiz. Yelken yapmak, eğlenceli olmasının yanında, sizi sürekli tetikte ve heyecanlı tutan da bir spor dalı. Ayrıca çoğumuzun sandığı üzere bir “lüks” değil; aksine bir yaşam tarzı. Masmavi gökyüzüne karşı basılmış yelkenler, yüzünüze vuran tatlı soğukluktaki rüzgâr, teknenin başına çarpan dalgalardan yükselen dinlendirici sesler… Belki “Anlayamazsınız!”; ancak bu deneyimi yaşayabilmek ve tasvir etmeye çalıştığım atmosferi hissedebilmek için şehirde birçok alternatif bulma şansınız var. 

Yelken yapmak için yelkenli tekne satın almış olmanıza gerek yok. Gezmek ya da eğitim almak için günübirlik ya da haftalık olarak yelkenli tekne kiralayabilirsiniz. Ayrıca birçok kurumsal firma, spor kulubü, üniversite vb. kuruluşların kendi adını taşıyan yelken takımları da mevcut. Bunlar haricinde sponsor yardımı alan ve yarışlara katılmak üzere bir araya gelen gruplar da var. Uygun olan, kendinize yakın hissettiğiniz bir topluluk içinde yelken yapma şansı elde edebileceğiniz birçok imkân bulunmakta. 
Teknenin Kısımları
Yelken yapmak – yalnız burada kast ettiğim sadece havuzlukta oturmak ve etrafı seyretmek değil – aktif olarak tekne üzerinde görev alırken, hedefe doğru gidilen yolda herkesin işini kolaylaştırma ve spor yaparken aynı zamanda arkadaşlar / aile fertleri ile (artık yanınızdakiler kimlerse) sosyalleşme fırsatı bulabileceğiniz sayılı sportif aktivitelerden biri. 

Yelken yapmaktan çok keyif alıyorum; çünkü bu süreçte vücudumu etkili kullanmam ve etrafımda olup bitenlere karşı tetikte olmam gerektiği gibi, denizde olmanın getirdiği muhteşem bir kinestetik tecrübe söz konusu. 5 duyunuzun da aktif olarak işin içinde olduğu bir spor ile karşı karşıyasınız. Rüzgârın şiddeti, akıntının gücü, hava durumu, teknenin trim edilmesi gibi terimlerle nasıl baş edeceğinizi öğrenmek için bol bol tecrübe kazanmak ve okuma yapmak gerekiyor.


Yelken yapmak sizi adeta köklerinize döndüren de bir uğraş. Tekne üzerinde vakit geçirirken spor yapıyor, eğlence ile çalışmayı birleştirebiliyor, bol bol gülüyor, iletişim kurarak topluluk halinde bir arada vakit geçirmeyi ve bir amaca doğru ilerlemeyi mutlulukla deneyimleyebiliyorsunuz. Kendini sürekli olarak yenileyen ve dünya üzerindeki en güçlü etkiye sahip doğada olmaksa vahşi ve bir o kadar da heyecan verici bir serüven. Teknenin burun kısmında belirip sizinle oyun oynayan yunuslarla keyifli bir seyir yaparken, meditasyon sırasında yaşadığınız huzuru, zihin ve bedeninizde hissedebiliyorsunuz. Deniz ve gökyüzünün birlik olarak sizlere sunduğu öyle anlar geliyor ki; yaşadıklarınız, unutulmayan anılar olarak hafızanızda iz bırakıyor.

"Denizdeyim gelicem!" YOUSail ile Yelken Seyri

Yousail - "Denizdeyim Gelicem!" Posteri ve Goldfinch Teknesi

Yelkenden bu kadar bahsettikten sonra İstanbul için alternatif önerileri de sıralamak gerekir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; deneyim satın alarak daha mutlu olabilirsiniz. İnsanlarla paylaştığımız bu deneyimlerse bizi birbirimize bağlayan ortak paydalar halini alabilmekte. Yakın zamanda denize çıkıp yelken yaptığımız YOUSail ile Set Sail for …” aktivite serilerine katılarak deniz, doğa, spor ve eğlenceyi bir arada yaşayabilirsiniz. 

YOUSail, Cihan ve Erman adında iki genç arkadaşın kurmuş olduğu bir şirket. Tekneleri Fenerbahçe Marina’da demirli. Her iki ortak da uzun senelerdir yelken camiası içinde ve bu işi iyi bilen ve bunu karşılarındakilere çok iyi aktaran bir ikili olmuşlar. Onların, diğer yelkenli tekne gezisi – yelken eğitimi verenlerden farkı ise; outdoor yaşamı, maceraperest ruhları ve eğlenceli kişilikleriyle birleştirip sunmakta oldukları etkinlik önerileri. YOUSail ile yapmış olduğunuz seyirlerde, bu işi ne kadar sevdiklerini ve bu işten alacağınız keyfin ne kadar yüksek olacağını, zaten tekneye adımınızı atarken siz de hissediyorsunuz. Onlar, bu etkinliklere ve oradan alacağınız hazza çok inanmışlar; çünkü onlar aslında hobilerini yaparken, sizi de yanlarında görmekten mutluluk duyuyorlar.


Yakın zamanda yapılan etkinliğin adı Set Sail for Running // Sail 6M, Run 6K”. Sabah saat 7’de Fenerbahçe Marina’daki Goldfinch isimli teknede buluşuluyor. Eğlenceli ve öğretici bir yelken seyri yaptıktan sonra, koşu için Burgazada’ya demirleniyor. Burgazada’nın çam ağaçları içindeki kimi zaman toprak, kimi zaman asfalt yollarında isteyen koşarak, isteyen yürüyerek katılım gösterebiliyor. Koşu sonrası, adadaki denize nazır konumdaki restoranlardan birinde kahvaltı yapılıyor ve akabinde yine yelkenli tekne ile marinaya dönüş gerçekleşiyor. Yaklaşık 7 saat süren etkinlik sonrası, spor yapmış olmanın getirdiği zindelik, yüzlerde kocaman bir tebessüm ve içinizdeki huzur ile keyifli geçen bir aktiviteyi sonlandırmış oluyorsunuz. 

Bildiğim kadarıyla programlarına yepyeni bir etkinlik daha ilave ettiler: “Set Sail for Yoga”. Bir hatha yoga eğitmeni olarak, yelken ve yoga için planladıkları sürprizleri duyduğumda çok heyecanlandım. Sizler de bu ve diğer etkinlikler hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak isterseniz Yousailtr web-sayfasını ziyaret edebilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz. (Instagram: Yousailtr // Facebook: Yousailtr)

Hayallerinizi ertelemeyin...


Yazıyı noktalarken, kendisinden ilham alabileceğimiz Milanolu bir avukat ve maceraperest olan Maria Christina Rapisardi’nin Royal Huisman yapımı Billy Budd teknesi ile çıktığı yolculuğa da kısa olarak değinmek istiyorum. 

Rapisardi, yelkenli tekne ile farklı rotalar üzerinden Dünya’yı gezme hayalini, günümüz yaşantısından kendini tamamen soyutlamadan hayatına dâhil edebilmiş insanlardan biri. Topladığı ekibi ile beraber daha önce hiç gidilmemiş rotalar üzerinden Antartika, Arktika, Svalbard, Grönland, Patagonya ve Şili dâhil olmak üzere toplam 4000 mil süren yolculuk sonunda, 2006 senesinde The Royal Cruising Club’ın dağcılık ve denizciliği bir arada kombinlemiş Bill Tilman’a ithâfen vermekte olduğu Tilman Madalyası’nı almaya hak kazanmış. Bu serüven sırasında ise uydu sistemleri aracılığıyla da aktif olarak avukatlık yapmaya devam etmiş ve müşterilerine, uzakta olduğunu hissettirmeden hayalinin peşinden gidebilmeyi başarmıştır. Umarım bizler de hobilerimize,günlük yaşamımızdan ödün vermeden yeterli zamanı ayırma şansı yakalarız. Pruvanız neta, rüzgarınız kolayına olsun...