15.12.2015

[Ballıkayalar Tabiat Parkı]nda Trekking ve Slackline

7 Ekim günü Uplifers sitesinde yayınlanan Ballıkayalar Tabiat Parkı'na yapmış olduğumuz gezi yazısını buraya tıklayarak da okuyabilirsiniz. Yazının, G.K. Edit'li versiyonunu da aşağıda takip edebilirsiniz. Ballıkayalar'a henüz uğramadıysanız, arkadaşlarınızı da yanınıza alıp bir an evvel keşfe çıkmanızı öneririm. =)

20 Eylül Pazar günü, arkadaşlarla doğa yürüyüşü yapmaya karar verdik. Kocaeli sınırları içinde bulunan ve İstanbul'a yakın olan farklı trekking rotaları arasından seçimimizi yaptık. Ballıkayalar Tabiat Parkı, Kocaeli’nin Gebze ilçesine bağlı ve Tavşanlı Köyü yakınlarındaki bir vadi. Birinci derece doğal sit alanı. Trekking-severler harici; dağçılık ve kaya tırmanışı yapanların, İstanbul’a olan yakınlığından ötürü de sıklıkla tercih ettiği bir kanyon.

“Rota hesaplandı!” sesi eşliğinde sabah 8 gibi Suadiye’den yola çıktık. D-100 (E-5) karayolunu takip ederek yaklaşık 50 dakika gibi bir sürede Gebze’nin Tavşanlı Köyü sapağındaydık. Tabii ki bu süreyi, trafiksiz ve “bayram tatili başlangıçlı” İstanbul yollarına borçlu olduğumuzu da hatırlatmak isterim.

Ballıkayalar Tabiat Parkı içinde,yeme-içme için birkaç tesis ve otopark alanları bulunmakta. Otopark kullanımını piknik yapmayı tercih edenler ve spor amaçlı gelenler olmak üzere ikiye ayırmışlar. Kanyon içinden akan Ballıkayalar Deresi’nin oluşturduğu gölet etrafında da çadır kurmak için küçük düzlükler bulunmakta.

En son trekking yürüyüşümü Norveç’in Preikestolen Kayası’na çıkarken yaptığımız için, ister istemez ikisi arasında bir kıyaslamaya gidiyorum. Preikestolen Kayası ve İskandinavya maceralarımızı okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Norveç’teki trekking sırasında, yürüyüş güzergahı üzerinde, kırmızı renkli T harfleri ile işaretli kayaları takip ederek, 600 m yükseklikteki seyir kayasına ulaşılabilmekte. Tabii ki her yer tertemiz ve doğal görünümünü koruyacak şekilde bırakılmış.

Yüksekliği 100 m’lere çıkmakta olan Ballıkayalar vadisinin uzunluğu 1,5 km; genişliği ise 40-80 m arasında değişmekte. Yürüyüş rotasını bilen birini takip ederek, grup halinde yapılan trekking de çok keyifli; ancak daha küçük gruplarla ve yeni keşfedilecek bir alanda, herhangi biri ya da bir malzemeye ihtiyaç duymadan da rahatlıkla gezinebilmeniz için belirli bir güzergâh bulamadık. Mevsimsel olarak birkaç farklı trekking rotası olduğunu söylediler. Biz, öncelikle kaya tırmanışı yapılabilen dik tepelere varana kadar bir hevesle patika yolları takip ederek çıktık, sonrasında da trekking’e devam edebilmemiz için de aşağı doğru inip nehrin içinden yürüdük. 

Kanyon içindeki dere yatağından geçerken kaygan zeminler ve kaya geçişlerinde temkinli olmakta fayda var. Yaz aylarına denk gelen yürüyüşlerde irili ufaklı şelalelerin aktığı küçük gölcükler içinde de yüzme şansınız bulunmakta. Gölcüklerin sakinlerinden, küçük kurbağalar ve yengeçlere de dikkat etmeyi ihmal etmeyin.

Kanyonun orta kısımlarındaki geniş alanda, etraftaki kayalarda tırmanış yapanları seyretmek için biraz dinlendiğimiz sırada, özellikle slackline yapan biri dikkatimiz çekti. İki kaya arasına gerilmiş ip üzerinde, sadece bir koruma halatı ile dengede durmaya çalışan gencin görüntüsü yukarıdaki görselde, en sağdaki resimde görülebilir.

Slackline, Avrupa’daki kamusal parklarda da sıklıkla rastlanılan elastik haldeki denge halatı. Şehir içindeki versiyonlarında, genellikle yerden 30-35 cm yükseğe monte edilen gergin bir perlon kayış üzerinde yapılan denge yürüyüşleri şeklinde deneyimlenebilmekte. İlk ortaya çıkış hikayesinin 1980lerin başlarında, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki buzul kökenli bir vadi olan Kaliforniya Yosemite Ulusal Parkı’nın bir kamp bölgesindeki tırmanışçılara kadar dayandığı söylenilmekte. Keyifli zaman geçirmek için ortaya çıkan aktivite; zamanla, dağcıların kas yapılarına ve tırmanış sırasındaki dengelerine olumlu etki ettiği kabul edilerek, slacklining adı altında popüler bir etkinlik halini almış. Günümüzde slacklining aktivitelerinin birçok türü bulunmakta; ancak bunları 4 ana başlıkta genellemeyi daha doğru buldum:

Tricklining: Genellikle 5 cm kalınlığındaki ip üzerinde atlama, zıplama, oyunsal hareketler olarak yapılan çeşit.

Slackline Walking & Yoga: Temel denge duruşları, bağdaş kurma, birkaç yoga pozu sergileyebileceğiniz çeşit.

Longlining: 30m’nin üzerindeki ip uzunluklarında yapılan çeşit.

Highlining:  15 m’nin üzerindeki yüksekliklerde yapılan çeşit.

Bunlar haricinde su üzerinde, rüzgar altında, şehir içinde, tunelining (bir enstrüman çalarak yapılan), freestyle şeklinde uzayıp giden çeşitleri de mevcut.

Yeni başlayan veya olaydan habersiz olanların ilk başta zorlanacağı; ancak doğru taktikler ile inanılmaz keyifli bir hal alan slackline üzerinde dengede durabilmek için internette Almanca ve İngilizce versiyonlarına rastlayabileceğiniz görselin artık bir de Türkçesi var. Yandaki görselden inceleyebilirsiniz.

Slackline üzerinde dengede durabilmek için temel olarak yapılabilecekler şu şekilde sıralanabilir: 
  • Bu işte yeni olanlar, öncelikle daha kısa ip uzunlukları ile çalışabilirler. İki bağlantı noktası arasındaki mesafe ne kadar az olursa, ip o kadar stabil olacaktır. 
  • Çıplak ayak ile çalışmak, ip üzerinde dengeyi bulmanıza daha kolay yardımcı olacaktır. Bu şekilde kavrama noktalarını daha kolay hissedebilirsiniz.
  • Ayak baş parmağı ve yanındaki parmak ile arka topuğun orta kısmını ipe tam basacak şekilde yerleştirin. Bir kere dengeyi sağladığınız zaman yavaşça yere inme ve diğer ayak için denemelere başlayabilirsiniz. 
  • Slackline üzerinde dengede durmaya istediğiniz noktadan başlayabilirsiniz; ancak orta noktadan başlamak daha güvenli olacaktır. Bu kısımda uygulanan baskı sonucunda ip, yere diğer uçlardakinden daha yakın olacağından, düşüş anında mesafe daha da kısalmış olacaktır. Ayrıca nereden başlarsanız başlayın, ilk denemelerde ip üzerinde yoğun bir titreme oluşacaktır. Bu kimilerini daha da hırslandırdığı gibi, kimilerini de pes etme mertebesine kadar sürükleyebilmekte; ancak denemeye devam etmenizi öneririm.
  • İpe çıktıktan sonra sakin ve derin nefes alarak, dengede durmaya çalışın. Sakin olduğunuz takdirde ayağınız daha az sallanacaktır. 
  • Karşıda, sabit bir noktaya odaklanın. Yere bakmaktansa, kafanız dik durumda ileriye bakmak ipteki titreme hissini azaltacaktır. 
  • Kollar omuz hizasından iki yana açık, dizler bükülü, sırt dik şekilde pozisyon alın. 
  • Ağırlığınızı ipteki ayağınız üzerine verin. Tek ayağınız üzerinde yükselerek, dengenizi kollar ve ipin dışındaki ayağınızı da kullanarak bulmaya çalışın. 
  • İp üzerindeki ayağınızı bükerek dengenizi daha çabuk sağlayabilirsiniz. 
  • Bu işlemleri uygulayarak en az 15 saniye dengede kalmaya çalışın. 
  • Hazır olduğunuzu hissettiğinizde diğer ayağınız için de aynı prosedürleri takip edin. Sonuç olarak ip üzerinde yavaşça hareket etmeye başladığınızı göreceksiniz...

5.11.2015

Samos Adası | Turkuaz rengi sular ve yeşil tepeler içinde...

Ağustos sonunda yaptığımız Samos (Sisam) Adası gezisinin yazısı, 25 Eylül günü Uplifers sitesinde yayınlandı. Uplifers'taki yazıya buraya tıklayarak erişebilirsiniz. Yazının Uplifers'taki bazı fotoğrafları minör kırpılmalar ile yayınlandığından blog'taki yazımı orijinal görseller ile paylaşıyorum. Umarım içeriği açıklayıcı ve keyifli bulursunuz. 
Samos Adası Konumu

Geçtiğimiz sene Kos, Kalimnos, Leros, Lipsi, Patmos ile başlayan Yunan Adaları ziyaretlerimize bu yıl da 28–30 Ağustos tarihleri arasında Sakız Adası’nın güneyi; Patmos Adası’nın kuzeyi, Kuşadası’nın da batısında kalan Yunanistan’ın Samos (Sisam) Adası ile devam ettik. Bu yayında; adaya gidiş, adada gezilecek–görülecek yerler ve yeme–içme önerileri üzerine derlediğim bilgilere erişebilirsiniz. Biz Samos’u çok beğendik. Buyrun, başlıyoruuuuz... 

Samos, eski zamanlardan beri zengin ve varlıklı bir ada olarak özellikle üzüm üretimi, şarap imalatı ve çömlekçilik işleri ile meşhurmuş. Ünlü Yunanlı filozof ve matematikçi Pisagor’un (Pythagoras) da doğum yeri olan ada; Herodot’un anlatılarında, vakti zamanında Yunanistan’da yapılan en büyük tapınağa da ev sahipliği yapmaktaymış. Bu tapınak, mitolojiye göre Samos Adası’nda doğduğuna inanılan kadınlar ve evlilik tanrıçası Hera’ya ithaf edilmiş. 

Adanın yüzölçümü 478 km2, uzunluğu 43 km ve genişliği ise 13 km. Başkent Vathi (Samos), adanın Kuzeydoğu’sunda yer alıyor. Birçok Yunan Adası'nda Vathi isminde kentler bulunmakta ve Yunanca derin anlamına gelmekte. Diğer önemli kentleri Güneydoğu’da bulunan Pythagoreio, Güneybatı’daki Marathokampos ve Kuzeybatı’daki Karlovassi. Adanın ortasında Ampelos ve Kerkis adında iki büyük dağ bulunmakta. Ayrıca Samos, Fenikece “kıyıdan yükselen” demekmiş. 

Adanın etrafını çepeçevre saran bir taşıt yolu olmadığını da özellikle belirtmek isterim. Sadece Vathi’den Karlovassi’ye gitmek için (yaklaşık 35 km) sahil şeridini kullanabileceğiniz bir yol var. Yükseltili bir ada olduğundan genelde Kuzey–Güney aksı arasında dağ, tepe tırmanarak, plajlar için de kıyı kesimlere inerek istediğiniz noktalara ulaşabiliyorsunuz. Yollar, bisiklet kullanımı için zorlayıcı olmakla beraber; güzergahı belirlediğiniz takdirde (topografik haritaya bakmanızı öneririm) çok keyifli plajlar da keşfedebilirsiniz. 
Kuşadası


Yazları, Kuşadası’ndan her gün Samos Adası’nın güneyinde bulunan Pythagoreio’ya tekne seferleri düzenlenmekte. Biz de sabah saat 9’daki bu sefer için önceden internet üzerinden yerlerimizi ayırtmıştık. Bu, size hem sıra beklememeniz için yardımcı olacak; hem de yer bulamama sorununa kesin bir çözüm olacaktır. Adaya farklı zamanlarda gidiş–geliş, her türlü vergi dahil kişi başı 55€. Feribot biletini aldığımız firma bilgileri için buraya tıklayarak web-sayfalarına erişebilirsiniz. Yolculuk yaklaşık 1,5 saat sürmekte. Dönüş seferleri de her gün saat 17’de Samos Adası’nın Vathi Limanı’ndan yapılmakta.

Pythagoreio’ya geldikten sonra pasaport kontrol için sıraya girmeniz gerekiyor. Tabii ki bir düzen yok; sıra oluşturmanıza yardımcı sistemler yok. O yüzden sıcağın altında uzun süre beklemek istemiyorsanız, tekne yanaştıktan sonra pasaport kontrol için görevlilerin yönlendirmelerini dinlemenizi tavsiye ederim; çünkü herkes bir şeyler söylüyor olacak ya da bir şeylerden şikayet etmeye başlamış olacak bile... =) 
Pythagoreio

Adaya giriş yaptıktan sonra Pisagor’a ithafen 1955 senesinde Pythagoreio olarak adlandırılan kente adım atmış oluyorsunuz. Burası çok sevimli bir sahil kenti. Sahil şeridinde teknelerin dizildiği bir yay ve yürüme yolu kenarında restoran ve barlar sıralı. Limanın hemen sonunda da Pisagor Anıtı bulunuyor. Limanın ortasından içlere doğru giren; karşılıklı hediyelik eşya dükkanları, pastaneler, büfeler, takıcıların konumlandığı şirin de bir ana caddesi (Lykourgos Logothetis) mevcut. Ana cadde üzerindeki My Yoghurt isimli “kendi kabını, kendin hazırla”temalı dükkandan, dondurulmuş yoğurt kaplarımız ile kısa bir mola vermeyi ihmal etmedik. Hem hafif; hem de serinletici bu alternatifi denemenizi öneririm.

Konaklayacağımız Vathi (Samos) kentine gitmek için otobüs yolculuğu yapmayı tercih ettik. Kişibaşı 2,20€ ödeyerek, serin ve konforlu bir şekilde kısa bir ada turu atabileceğiniz bu alternatifi, konaklayacağınız kent hangisi olursa olsun deneyebilirsiniz. Hem lokal insanlarla birlikte seyahat etmiş olacak; hem de yüksekçe bir araçtan, etrafı seyretme şansı elde edeceksiniz. Taksileri kullanarak da ada içinde makul fiyatlarla gezinebilirsiniz.
Vathi / Samos



Otobüs ile yaklaşık 20 dakika süren yolculuk ile Vathi’ye vardık. Otel, indiğimiz terminale çok yakındı. Vathi’de konaklamayı tercih etmemizin nedeni, dönüş limanının Pythagoreio değil; Vathi’de bulunması. Vathi’nin yukarı yamaçlarına doğru yürüdükçe, konutların artması ile sokakların sevecenleşmekte olduğunu ekleyerek; bir kere daha Samos’a gidersek Kokkari ya da Pythagoreio yakınlardaki pansiyonlarda kalmanın daha keyifli olacağını belirtmek isterim.

Otele yerleştikten sonra önceden hazırladığımız gezi planını çıkardık ve ulaşım aracımızı belirledik. Daha önce internetteki araştırmalar çoğunluğun motor kiralama alternatifini tercih ettiği yönündeydi. A2 ehliyetimizi yeni aldık, hevesliyiz, hava güzel, koşullar dört dörtlük =) EasyRider isimli şirketi, konakladığımız oteldekiler önerdiler. Nasıl bir motor istediğimizi katalogtan seçtik (125cc bir Aprilia Scooter) ve 15 dakika içinde motoru otele kadar getirdiler. Bu şekilde ilk güne hızlı bir başlangıç yapmış olduk. Motorun günlük kirası 18€. 
Kokkari
İlk durağımız Vathi yakınındaki Kokkari kenti oldu. Buradaki plajlarda windsurf yapma imkanınız da bulunmakta; fakat adanın ani yön değiştirebilen rüzgar akımlarını spora başlamadan önce kontrol etmenizde fayda var. Vaktiniz varsa rüzgar sörfü alternatifini mutlaka değerlendirmenizi öneririm.

Yemeği, Kokkari içindeki Meltemi Restaurant’ta yedik. Hemen dip not olarak belirteyim, adada yediğimiz en lezzetli yemek de buradaydı. Greek salad, ahtapot ızgara, kalamar tava, ızgara kılıç balığı, Ouzo ve meyve için kişibaşı 25€ gibi bir fiyat verdik. Yolumuzun üstündeki Lemonakia ve Tsamadou plajlarında yüzdük, Tsabou’ya da tepeden bir bakış attık. Tsamadou plajı, Samos Adası’ndaki tek resmi nüdist plaj. Plajın sadece bir tarafında bu uygulamanın olduğunu da belirteyim.
Manolates

Kokkari’den sonra Karlovassi rotasına doğru sürdük ve yolumuzun üzerindeki Vourliotes ve Manolates köylerine uğradık. Her iki köye çıkmak için de virajlı ve dar dağ yollarından geçmeniz gerekmekte. Özellikle Manolates’e gitmek için, Bülbül Vadisi de denilen bir ormanın içinden gidiliyor. Dönüş için geç saate kalırsanız ve bizim gibi motor ile seyahat ediyorsanız ciddi anlamda üşüyebilirsiniz. 

Her iki köye de bayıldık. Yaşayanların huzuru, dar sokaklar, şirin evler, uykucu kediler, takı/seramik gibi el yapımı ürünler satılan butik dükkanlar... hepsi bir ahenk içindeydi. Manolates’teki Kallisti Cafe’de yediğimiz revani benzeri, portakal şerbetli kek ise enfesti. Kahve ile mutlaka denemenizi öneririm.Manolates’te Despina Taverna; Vourliotes’te de Blue Chairs Taverna yemek için önerebileceğim restoranlar arasında.

Manolates’ten indikten sonra aynı sahil şeridi üzerinde, Karlovassi yönünde Agios Konstantinos’a çok yakın bir sapaktan Ampelos köyüne de çıkabilirsiniz. Biz maalesef hava kararmış olduğundan bir tur daha ormanlık yola giremedik. Bir dahaki gidişimizde, gündüz gözüyle şelaleleri görüp yüzmeye de gideceğiz. Vathi’deki otelimize döndükten sonra akşam gezmemizi de yaptık. Vathi içinde özellikle önerebileceğim yerler çok az; ancak işletmeler Gagou yönüne doğru yoğunluk kazanıyor.Bu arada geceleyin Vathi, gündüzden çok daha canlı ve serin.
Two Spoons, Pythagoreio

Adadaki 2. günümüzde güney tarafa doğru yol aldık. Adaya ilk ayak bastığımız ve Vathi’den 11 km uzaklıktaki Pythagoreio ve Türkiye’ye bakan plajları gezdik. Pythagoreio’daki TwoSpoons isimli kafeyi özellikle tavsiye ediyorum.Bir Yunanistan klasiği olan frappe ve taze yapılmış milyöf hamurlu keklerden herhangi birini tercih edebilirsiniz. Yemek için, sahil şeridi üzerinde birçok restoran bulunmakta. Internette adına bolca rastladığım Pisagor heykeline en yakın konumda bulunan Elia Restaurant’ı deneyebilirsiniz. Yunanistan’dayken deniz mahsülleri tüketmeyi sevdiğimizden, kırmızı et ürünlerinin ağırlıkta servis edildiği ve bir hayli kalabalık olan Elia’yı tercih etmedik. Sahil şeridine paralel arka sokaklarda bulunan ve ağırlıklı yerel halkın olduğu, Yunanistan’a özgü tencere yemeklerini tadabileceğiniz lokal lokantaları da deneyebilirsiniz.
Psili Ammos


Pythagoreio’dan sonra Samos ile Türkiye arasındaki en kısa mesafede (1,6 km) bulunan Psili Ammos plajında denize girdik. Ada genelindeki taşlı sahillerin aksine; burada incecik kum tanelerinden oluşan sahilden, uzunca bir süre bileklerinize kadar gelen suda yürüyerek denize girebilirsiniz. Öğle yemeğini PsiliAmmos Taverna’da yedik. Lokal turistlerin tercih ettiği mekanda; Samos Adası spesiyal menümüz haline gelen greek salad, ızgara kalamar, ızgara karides, ızgara ahtapot, Ouzo ve meyve kombinasyonunu sipariş ettik.  Izgara kalamar ve karides enfesti; ancak ızgara ahtapot bir önceki gün Meltemi Restaurant’ta yediğimiz kadar lezzetli ve yumuşak değildi.
Kerveli
Psili Ammos’tan sonra Posidonio, Klima ve Kerveli plajlarını ziyaret ettik. Plajdaki barlarda hazırlanan smoothie, milk-shake, frozen yoghurt-shake içeceklerinden ya da türk kahvesi (nam-ı diğer greek coffee) sipariş edip sahilde dinlence yapabilirsiniz. Bu arada, ada genelindeki bütün plajlarda 2 şezlong+1 şemsiye+ duş şeklindeki uygulama 6 €.

Adadaki son günümüzde önce Vathi sokaklarında gezintiye çıktık. Bir içki dükkanından,Samos’a özgü Frantzeskos marka ouzo ve meşhur misket(muscat) şaraplarından aldık. Bu şaraplar hafif meyvemsi ve floral tatları ile meşhur. Samos Vin Doux (tatlı), Samos Nectar (tatlı) ve Selana Rose (sek) tercihlerimiz arasındaydı.

Hediyelik eşya olarak alabileceğiniz ilgi çekici bir ürün de Pisagor Kupası. Açgözlülük Kupası olarak da adlandırılan bu bardağın içinde sütun benzeri bir çıkıntı var. Bardağı, bu sütun seviyesinden fazla doldurduğunuz takdirde, bardağın altında bulunan delikten fazla miktar dışarı taşıyor. Dükkan sahibinin anlattığına göre; Pisagor, bu tasarımı ile felsefik anlamda “ihtiyacın kadar tüket” benzeri bir mesaj vermeyi hedeflemiş.

Vathi - Coffee Island
Alışveriş sonrası pastaneden aldığımız feta böreği ve elmalı pie’ı Yunanistan’da bolca görmeye alıştığımız kahvecilerden birinde dinlenirken afiyetle yedik ve tekrar yollara düştük. Kahvaltı sonrası ilk durağımız, adına sıklıkla rastladığımız Vathi’deki otelimize de yakın olan Gagou Plajı’ydı. Sahili taşlık, denizi turkuaz renginde olan bu koy için beklentilerimiz bir hayli yüksekti. Lokasyonu dolayısıyla, Vathi’ye yanaşan feribotlara yakın bir sahil olduğundan, denize dalınca gemilerin güçlü motor seslerini duyabiliyorsunuz. O yüzden, adanın güneyinde sıralanan plajlar kadar sakin olmadığını belirtmek isterim. Dolayısıyla biz de bu plajda çok durmadık ve rotamızı ören yerlerini de görmek üzere yine adanın güneyine çevirdik.
Mytilini
İlk durağımızı Mytilini köyü olarak belirledik. Mytilini köyünden adaya geldiğimiz ilk gün otobüsle geçmiş ve burayı çok beğenmiştik. Vathi’den Mytilini’ye giden yol üzerinde açılış-kapanış saatlerini şiddetle kontrol etmenizi önereceğim bir de Mytilini Paleontoloji Müzesi bulunmakta. Köye ulaştığımızda ortadaki meydanda bulunan kafede kahve molası verdik. Frappelerimizi yudumlarken haritamız üzerinde sonraki duraklarımızı işaretledik. Mytilini üzerinden Chora’ya doğru devam ettik. Her iki köyde de turistler açısından ilk bakışta atraksiyon yok gibi gözükse de yapılabilecek en güzel şey köy meydanında oturup kahvelerinizi içerkenyerel halk ile sohbet etmek ve etrafı turlamak.
Heraion
Chora Köyü üzerinden rotamızı Heraion’a çevirdik. Burası, yazının başında da bahsetmiş olduğum Tanrıça Hera için yapılan iyon mimari düzenindeki tapınak yerleşkesi. Alanda, ayakta kalmış sadece 1 adet sütun ve 2 adet heykel harici görülebilecek çok da eser bulunmamaktaydı. Dolayısıyla içeride hızlı bir tur attık ve Ireon’a doğru yola koyulduk.
Ireon
Ireon, denize girmek için çok da keyifli olmamakla beraber, merkezine 5 dakika yürüme mesafesindeki Pappas Beach’e gitmeyi tercih edebilirsiniz. Pappas Beach yolu engebeli ve bozuk olduğundan biz sadece tepeden bir bakış atıp, öğle yemeği için geri döndük. Tripadvisor’da yüksek puan almış Ireon’daki To Kyma Taverna’da bir şeyler atırştırmaya karar verdik. Restoranın lokasyonu sahil üzerine kurulu bir veranda şeklinde olduğundan manzara gayet keyifliydi; fakat yemeklerin tatları için aynı duyguları paylaşamıyor oluşumuz üzücü. Yunan Adaları’nda masaya sipariş etmeden rahat edemediğimiz ahtopot ızgara, daha önce yediklerimize nazaran çok sertti. Diğer Yunan yemekleri siparişlerimiz de çok lezzetli olmadığından To Kyma Taverna için maalesef olumlu geri dönüş yapamayağım.

Ireon’dan sonraki durağımız Potakaki plajıydı. Sahili taşlık, denizi kumluk uzunca plajda mavi bayrak, su sporları, tatil köyleri dikkati çeken detaylardan. Bolca İskandinav turist ve çekirdek aile şeklinde tatil yapan gruplar görme imkanınız var. Ayrıca adada gittiğimiz plajlar arasındaki en rahat şezlonglar da buradaydı.
Lykourgos Logothetis Kalesi ve Kilisesi
Son durağımız, Potakaki plajından da gözüken tepe üzerindeki Samos Adası’nın bilinen en eski akropolisi Lykourgos Logothetis Kalesi ve kilisesisiydi. Lykourgos Logothetis, Yunanlıların Türklere karşı başlattığı bağımsızlık savaşında etkili olan yerel bir liderin adı olduğunu da belirteyim. 

Vathi’ye döndüğümüzde de küçük bir sürpriz olarak bir koşu organizasyonuna denk geldik. Önce minikler, büyüklerin yönlendirmeleri ile sahil şeridi boyunca koştu; sonra da büyükler yaklaşık 11 km uzaklıktaki Kokkari kentine gidiş-dönüş için koşularına hazırlandı. 2015 senesinde yaptığım yolculuklarda, her seferinde farklı bir şehir koşusuna denk gelmek de çok keyifli. Spor yapan insanları görmek, inanılmaz bir motivasyon kaynağı.

Samos Adası bize gayet keyifli ve huzurlu; fakat kısa geziler için her yerini keşfedemeyeceğimiz kadar büyük geldi. Adanın batı kısmındaki kentleri bu turumuzda gezilecekler listemize alamadık bile. Bir sonraki tura bıraktıklarımız: Marathokampos bölgesindeki plajlar, Pisagor Mağarası, Karlovassi, Ampelos’taki şelaleler, Livadaki Beach, Eupalinos Tüneli, Mikro & Megalo Seitani. Ayrıca ada üzerinde çok sayıda manastır ve kilise de ziyaret edebileceğiniz yerler arasında. Bu turda, daha fazla yer gezmekte zorlanmamızın bir diğer önemli nedeni de belirttiğim bu durakların çoğuna toprak ve taşlık yollardan gitmek durumunda kalınması. Araba ile adanın birçok noktasına, 2 kişi+1 motorsikletten çok daha rahat ulaşabilirsiniz. Adanın karadan gidilmesi zor olan koyları için keyifli bir başka alternatif de charter tekne ile adayı ziyaret etmek olabilir.

7.10.2015

In Vino Veritas | Toprak, Üzüm ve Şarap Üzerine

9 Eylül günü Uplifers sitesinde yayınlanan üçüncü yazımın fikri, Bozcaada'ya teknemiz Atlas ile yaptığımız bir gezi sonrası şekillendi. Çok sevgili arkadaşlarım ve kuzenim ile Pendik'teki MarinTurk'ten akşam üzeri yola çıktık. iPad'lerdeki navigasyon programlarının da yardımı ile hem yelken; hem motor önce Marmara Adası, sonra da Çanakkale Boğazı üzerinden yaklaşık 22 saat süren yolculuk ile Bozcaada'ya ulaştık.

Üzüm bağcılığı, kaliteli şarap imalatı ve Marmara Bölgesi'nde ziyaret edebileceğiniz bağ rotalarına ait bilgileri derlediğim yazının Uplifers sitesindeki yayınına buraya tıklayarak da ulaşabilirsiniz. 


Dünyanın en kaliteli şaraplarının bitki örtüsü açısından zengin olmayan topraklarda üretilmekte olduğunu fark etmişsinizdir. Geçtiğimiz haftalarda arkadaşlar ile Bozcaada’ya yaptığımız seyahat sırasında yeniden bu konuyu masaya yatırdık ve dolayısıyla etraflıca bir araştırma yapma gereği duydum. Bozcaada da, Ege Denizi içindeki komşu Yunan Adaları’ndaki topraklar gibi çok da verimli olmamakla beraber, bağcılık ve şarap imalatı konusunda başı çeken bölgelerden. 

Bu yayında, şarap imalatı için yetiştirilen üzümlerin, toprak kalitesi ile olan ilişkisi ve iyi bir şarap için asgari düzeyde bilinmesi gerekenler üzerinde durmayı tercih ettim.


Üzüm bağcılığının tarihi, bundan seneler öncesine, din ve mezheplerin medeniyetin merkezi kabul edildiği zamanlara kadar uzanmaktadır. Şarap, özellikle dinsel amaçlarla kullanılan ucuz, kalori değeri yüksek ve vücudu sıcak tutmaya yarayan bir içecek olarak kabul görmekteymiş. Özellikle Roma İmparatorluğu, şarap kültürünün gelişmesinde ciddi bir rol üstlenmiş. Şarap, önemli bir güncelik içecek olmuş ve şarapçılık hassasiyet gerektiren bir iş kolu haline gelmiş. Hatta şarap imalatı o kadar yayılmış ki; zamanın imparatoru Domitian kanunlar çıkartmış ve İtalya'daki yeni üzüm bağlarının açılmasını durdurmuş ve bazı mevcut bağlardaki asmaların sökülmesini emretmiş. Böylece gerekli; ancak kar değeri düşük şarapların, kalitesi yükseltilmiş. Bu önlemler sonrası birçok bölge, farklı şarap türleri ile ün salmış.

Sosyolojik bir zeminde konuyu özetlemek gerekirse; eski zamanlarda halk arasında zengin – fakir ayrımı çok daha derin sınırlar ile ayrılmaktaymış. Zengin kesim, su kenarlarına yakın ve verimli toprakların sahipleri iken; daha fakir olanlar kireçli, verimsiz ve kuru topraklarda geçimini sağlamak durumundaymış. Dolayısıyla, verimli ve bereketli toprakları alan zengin kesimin aksine, şarap imalatçıları da verimsiz topraklarda üzümlerini yetiştirmek zorunda kalmışlar. 

Gelelim bu noktadan sonra, üzüm salkımlarının nasıl olup da verimsiz ve kuru topraklarda, bu kadar kaliteli şaraplar imal ettirebilecek duruma gelebildiklerine...


Verimli ve sulak topraklarda üretilmiş üzümlerin yaprakları da köklerden çekilen su miktarına oranla büyük ve geniş olacaktır. Aynı şekilde toprak ve sulak zemin verimliliği ile üzüm salkımının meyvesi de sulu ve şeker oranı az olacak şekilde büyüyecektir. Üzümler iri ve canlı gözükmesine rağmen tatları sulu ve yavan gelecektir. Bazı şarapları içtiğinizde içine su katıldığını düşündüğünüz zamanlar olmuştur. Şarabın sulu hissi vermesinin nedeni - arka mutfakta bir aksiyon alınmadığı müddetçe - üzümlerin fazlaca sulak bir arazide yetişmesinden kaynaklı olma ihtimalidir.


Kuru zeminde yetişen asma; yaprak ve gövde yerine; kök ve meyvelerini geliştirmeye odaklanır. Aşırı fakir, hatta kurak toprak da bu bağlamda bağcılık için ideal değildir. Yani asma;kökleri ile olabildiğince derine inerek besin ve suyu, üzüm salkımlarına doğru yönlendirir. Fotosentez yolu ile üretilen glukoz ve fruktoz ile de üzümler daha tatlı ve aromalı hale gelerek, daha kaliteli şaraplar imal edilmesine yardımcı olurlar.

Kontrollü kuru toprakta yetişen üzüm salkımlarının taneleri, sulak arazide yetişen üzümlere oranla çok daha tatlı ve hoş kokulu olmaktadır. Bunun nedeni de basitçe “hayatta kalma içgüdüsü”dür. Kokulu ve tatlı meyveler, kuru toprakta yetişen asmanın, kendini bir an evvel oradan uzaklaştırmak için döllenme yolu ile ona yardımcı olacak kuş, böcek gibi hayvanlara kendini daha çekici göstermek üzere geliştirdiği bir yöntemdir. Tabii ki sadece toprak içeriği; bağcılık ve kaliteli şarap imal etmek için yeterli bir koşul değildir; fakat yine de önemli olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Şarabın kalitesi; üzümün cinsi, iklim, yükseklik, rüzgar, bağ bozumu, fermantasyon, depolama, yıllandırma şartları gibi birçok farklı koşuldan etkilenmektedir.

İyi bir şarap nasıl olmalı?

Şarap; cins ve tipine göre en uygun renkte, berrak ve parlak görünümlü olmalıdır. Kırmızı şarap 17-20 derece sıcaklığında içildiği için soğuk tüketilme gibi bir durumu olmadığından, beyaz şaraba göre daha geniş bardaklarda içilir. Beyaz şarap ise, 7-10 derece arasındaki sıcaklıklarda muhafaza edilecek şekilde sunulmalıdır. Genç roze şaraplar ise canlı, açık pembe renkte; olgun roze şaraplar ise turuncumsu pembe renktedir ve 9-14 derece arasındaki sıcaklıklarda tüketilmesi önerilmektedir.

Trakya Bağ Rotası

Toprak ile temas etmek, yeni tatlar keşfetmek, imalatçılarla tanışmak ve şehirden uzak güzel bir gün geçirmek isteyenler, yıl içinde çeşitli lokasyonlarda bağ bozumu ve şarap tadımı turlarına katılarak farklı deneyimler yaşayabilirler. Bunun için ideal zamanları da hemen not düşelim: Bağ bozumu turlarına, Kuzey Yarımküre için Ağustos ve Ekim; Güney Yarımküre için de Şubat ve Nisan ayları arasında katılınması önerilmektedir.

Marmara Bölgesi yakınlarında oturanlar için de güzel bir organizasyonun haberini vererek yazıyı sonlandıralım. Trakya Turizm İşletmecileri Derneği tarafından hayata geçirilen Trakya Bağ Rotası projesi kapsamında Trakya’nın 4 ana bölgesinde (Kırklareli, Tekirdağ, Şarköy, Gelibolu) toplanmış üzüm bağlarını ziyaret edebilirsiniz. Trakya’ya doğru yapılacak bu ziyarette sadece şarap kültürü değil; Trakya’nın zengin ve çeşitli doğal yaşamı üzerine de farklı deneyimler kazanarak keyifli bir gezi yaşayabilirsiniz.

Kaynaklar
Makale –  Bad Soil, Good Grapes
Web Sayfası  Trakya Bağ Rotası

12.09.2015

[Çakralar] | Renk, Aromaterapi ve Yoga Pozları ile Aktivasyon

Uplifers sitesinde 26 Ağustos günü yayınlanan ikinci yazım; çakralar, çakra çalıştırıcı yoga pozları ve aromaterapik yağlar ile ilgiliydi. Uplifers'taki yazıma buraya tıklayarak da erişebilirsiniz. 
Chakralar Sanskritçe döngü, girdap anlamına gelen, vücudumuzun 7 farklı kısmında bulunan enerji bölgelerinin, gökkuşağının 7 rengi ile sembolize edilen psiko-spiritüel ana bağlantı noktalarıdır. Çakralar bedenimizde kapakçık görevi üstlenmekte; vücut, zihin ve ruh arasındaki dengeyi ayarlamakta ve enerjinin içeri ya da dışarı olan akışını düzenlemektedir.

7 çakra içinde yapılan bir yolculuk, gökkuşağı üzerinde yapılan bir yolculuk gibidir. Herbir çakra, gökkuşağındaki ilgili renklerle ilişkilidir ve duygularımızın değişimine göre vücudumuzdan yayılan bu renklerin parlaklığı, bulanıklığı, doygunluğunun farklılaştığı kabul edilmektedir.

Renkler basit; fakat derin anlamlar içeren ve duygular üzerinde etkisi yadsınamaz frekans, titreşim ve dalgalar bütünüdür. Renkler ve duygular arasında belirgin bir bağlantı olduğu kabul edilmekte ve hatta konu ile ilgili olarak “renk psikolojisi” teması altında birçok çalışma yapılmaktadır. Örneğin kırmızı, turuncu gibi sıcak renkler insanda heyecan, tutku gibi duyguları hareketlendirirken; mavi, mor gibi soğuk renkler huzur, sakinlik hisleri uyandırabilir.

Çakralar, omurganın en alt ucundan başlayarak kafamızın tepe noktasına doğru yükselerek dizilmektedir. Çakraların fonksiyonları vücudumuzun ruhsal, zihinsel, duygusal ve fiziksel enerji döngüsünü sağlıklı bir düzen ve dengede tutmaya çalışmaktır.

Yoga egzersizleri yapmak, fiziksel olarak bizlere güç ve esneklik kazandırmasının yanında; duygusal, manevi ve psikolojik sağlığımıza da tesir etmektedir. Asana adı verilen pozlar ile çakralar çalıştırılacağı gibi, bütün bir sistemin işleyişi de etkilenmektedir. Çakralarınızı aktive  etme ve dengelemeye başladıkça, vücut içindeki enerji akışı düzenlenmiş olacak, üzerinizde oluşan tıkanıklıklar engellenerek, özgüveniniz yükselecek ve iç huzurunuza daha çabuk kavuşmuş hissedeceksiniz.

Bu yayında, vücudumuzda bulunan ana çakraları tanıyacak; hangi çakranın hangi renk ile ifade edildiği üzerinde durularak; aromaterapik yağlar ve fiziksel egzersizler ile çakraları aktifleştirmeye ve dengelemeye yönelik öneriler ve uygulamaları değerlendireceğiz. 

1             Kök Çakra / Root Chakra / Muladhara

1. çakra olarak kabul edilen kök çakranın rengi kırmızıdır. İçgüdüler, güvenlik, hayatta kalma ve temel insani ihtiyaçlarla ilgilidir. Omurganın en alt noktasında bulunur. Kök çakra; fiziksel olarak cinselliği, zihinsel olarak sabitliliği, duygusal olarak duyarlılığı ve ruhsal olarak güven duygusunu yönetmektedir. 

Aromaterapi:
Tarçın, zencefil, sakız veya silhat gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, kök çakrayı çalıştırmayı destekleyecektir.



Yoga Pozları:
Kök çakrayı çalıştırmak için çıplak ayak ile topraklanılabilir. Doğa yürüyüşleri, squat egzersizleri, yere köklendikten sonra öne eğilerek yapılabilecek yoga pozlarına odaklanılabilir. Örneğin Uttanasana (standing forward bend), Upavistha Konasana (wide-angled seated forward bend), Malasana (garland pose) vb. 

2             Sakral Çakra / Sacral Chakra / Svadhishthana

2. çakra olarak kabul edilen sakral çakranın rengi turuncudur. İlişki, şiddet, bağımlılık, temel duygusal ihtiyaçlar ve  zevkler ile ilgilidir. Kuyruk sokumu ve üreme organları yakınında bulunur. Sakral Çakra; fiziksel olarak üreme, zihinsel olarak yaratıcılık, duygusal olarak neşe ve ruhsal olarak heves ve çoşkuyu yönetmektedir. 

Aromaterapi:
Mandalina, portakal, sandal ağacı, sedir ağacı gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, sakral çakrayı etkinleştirmeyi destekleyecektir.



Yoga Pozları:
Sakral çakrayı çalıştırmak için hulahop çevirmek ya da dans etmek faydalı olacaktır. Kalça açıcı yoga egzersizleri ile bu çakrayı aktive edebilirsiniz. Örneğin; Eka Pada Rajakapotasana (one-legged king pigeon pose), Trikonasana (triangle pose), Natarajasana (dancers’s pose) vb. 

3             Güneş Sinir Ağı / Solar Plexus / Manipura

3. çakra olarak kabul edilen Solar Plexus çakrasının rengi sarıdır. Metabolizma, sindirim sistemi, korku, heyecan, içe dönüş, temel ve karmaşık duygu değişimleri, özsaygı ve özgüven gibi konularla ilgilidir. Karın boşluğunda bulunur ve yayılımı Güneş’e benzetildiği için Solar Plexus olarak adlandırılır.Solar Plexus; fiziksel olarak sindirim, zihinsel olarak kişisel güç, duygusal olarak açıksözlülük ve ruhsal olarak da büyüme ve gelişim konularını yönetmektedir. 

Aromaterapi:
Mür, günlük ağacı, limon, köknar ağacı gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, Solar Plexus çakrasını etkinleştirmeyi destekleyecektir.


Yoga Pozları:
Solar Plexus’u  çalıştırmak için dans etmek faydalı olacaktır. Üst karın bölgesini çalıştıran yoga pozları yapmak, bu çakrayı aktive etmek için tercih edilebilir. Örneğin Urdhva Prasarita Padasana (upward extended feet pose), Dhanurasana (bow pose), Navasana (boat pose) vb. 

4             Kalp Çakrası / Heart Chakra / Anahata

4. çakra olarak kabul edilen kalp çakrasının rengi yeşildir. Göğüslerin arasında, timüs bezi üzerinde ve vücudun tam merkezinde bulunur. Merhamet, hassasiyet, koşulsuz sevgi, denge, reddetme ve refah duyguları ile ilişki içindedir. Bağışıklık sistemi, endokrin sistemi, kalp ve solunum yolları gibi konularla ilgilidir. Kalp çakrası; fiziksel olarak dolaşım, duygusal olarak kendine ve başkalarına karşı duyulan koşulsuz sevgi, zihinsel olarak tutku ve ruhsal olarak da fedakarlık konularını yönetmektedir.

Aromaterapi:
Bergamot, biberiye, nane, çay ağacı gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, kalp çakrasını etkinleştirmeyi destekleyecektir. 



Yoga Pozları:
Kalp çakrasını çalıştırmak için sırtüstü yüzmek faydalı olacaktır. Şınav çekmek, kalp açıcı yoga pozları yapmak Kalp çakrasının aktifleşmesi için tercih edilebilir. Örneğin Ustrasana (camel pose), Urdhva Mukha Svanasana (upward facing dog), Gomukasana (cow-face pose) vb. 

5             Boğaz Çakrası / Thorat Chakra / Visuddha

5. çakra olarak bilinen boğaz çakrasının rengi mavidir. Bu çakra, tiroid bezlerine paralel bir konumda, boğaz kısmında bulunur. Dinleme, konuşma, büyüme, kendini ifade etme gibi konularla ilgilidir. Fiziksel olarak iletişim, duygusal olarak bağımsızlık, zihinsel olarak akıcı düşünme ve ruhsal olarak güvenlik duygusu konularını yönetmektedir. 

Aromaterapi:
Lavanta, papatya, ekinezya, kişniş gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, boğaz çakrasını etkinleştirmeyi destekleyecektir. 



Yoga Pozları:
Boğaz çakrasını çalıştırmak için boyun ve ses egzersizleri yapmak tercih edilebilir.Boyun kısmını etkileyen geriye bükülme ağırlıklı yoga pozları da faydalı olacaktır. Örneğin; Matsyasana (fish pose), Setu Bandha Sarvangasana (bridge pose), Purvottanasana (upward plank) vb. 

6             Üçüncü Göz / Third Eye / Ajna

6. çakra olarak bilinen Üçüncü Göz’ün rengi çivit mavisidir. İki kaşın arasında, epifiz bezi ile ilişikte bir konumdadır. Kendini anlama, düşleme, algı, sezgi, durugörü gibi psişik konularla ilgilidir. Üçüncü Göz; mental olarak görsel bilinç ve duygusal olarak sezgisel berraklık konularını yönetmektedir. 

Aromaterapi:
Vanilya, hindistan cevizi, okaliptüs, yasemin gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, Üçüncü Göz’ü etkinleştirmeyi destekleyecektir. 


Yoga Pozları: 
Üçüncü Göz’ü çalıştırmak için tai chi yapmak, düşlemek, farkındalık arttırmak için hayal kurmak faydalı olacaktır. Alın kısmını aktif olarak kullanacağınız yoga pozları ile Üçüncü Göz’ün harekete geçirilmesine yardımcı olabilirsiniz. Örneğin; Balasana (child’s pose), Garudasana (eagle pose), Vajrasana (thunderbolt pose) vb. 

7             Taç Çakra / Crown Chakra / Sahasrara

7. ve son ana çakra olan taç çakranın rengi menekşe morudur. Başımızın tepesindeki en yüksek ve orta noktada bulunur. Vücudun; beyin, kafatası, beyin zarı ve hipofiz bezi gibi kısımları ile ilişkidedir. Bütün çakraların konum olarak en üzerinde bulunması ile saf bilinç, aydınlanma ve ruhsal gelişimin en üst seviyesine ulaşma durumu ile birlikte anılmaktadır. Taç çakra; fiziksel olarak meditasyon, zihinsel olarak evrensel bilinç ve birlik, duygusal olarak varoluş konularını yönetmektedir.

Aromaterapi:
Ylang ylang, gül, portakal çiçeği, günlük ağacı reçinesi gibi bitki özlü yağlar ile masaj yapmak, taç çakrayı etkinleştirmeyi destekleyecektir. 


Yoga Pozları:
Taç çakrayı aktive edebilmek için tai chi ve meditasyon yapmak önerilmektedir. Zemine köklenip, rahat ve meditatif yoga pozları tercih edilmesi de faydalı olacaktır. Örneğin; Vrksasana (tree pose), Padmasana (lotus pose), Savasana (corpse pose) vb.