Karadağ, harika
doğası ve güler yüzlü insanları ile mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Vizesiz giriş kolaylığı ile son dönemde
hızla yükselişe geçmekte olan Karadağ turizmi ve yaptığımız gezimize yönelik
faydalı bilgileri bu yazımda bir arada bulabilirsiniz. Eylül ayı ortasında
gerçekleştirdiğimiz “Karadağ ve
Dubrovnik” turumuza ait anları, yeme-içme önerilerini, gezilecek görülecek
yerleri, ulaşım ve ücretlendirmeleri fotoğraf ve açıklamalar eşliğinde sizlerle
paylaşmaktayım. Bu benim ilk Karadağ ziyaretimdi ve karşılaştığım manzara ve
outdoor etkinlik alternatifleri dolayısıyla da son olmayacağını garanti
edebilirim.
Karadağ, 2006 senesinde yapılan referandum
ile bağımsızlığını kazanarak Sırbistan’dan ayrılmış eski Yugoslavya’nın 7
ülkesinden biri. Etimolojik kökeni Venedikli Montenegro kelimesine
dayanmakta. (Latin: mons “dağ” /
niger “kara”) Türkçe’deki kullanımı da direkt çevirisi olan Karadağ şeklinde. Yugoslavya
döneminde Karadağ, topluluğun turizm
ayağını desteklemekte olduğu için sanayi gelişmemiş durumda. Geçim kaynakları
da aynı şekilde turizm olarak devam ediyor. Hormonlu gıda kullanımı son derece
az. Dolayısıyla sebze ve meyveler taze ve organik olarak tabir ettiğimiz
cinsten. Bizdeki gibi karayolu kenarlarında ya da pazar alanlarındaki tezgâhlarda
satışlar yapılmakta.
Karadağ, yaz saati uygulaması ile
Türkiye’den 1 saat geri. (Bu sene kış saati uygulamasına geçmediğimizi
hatırlatmak isterim) Kullanılan para birimi Euro (€). Türkiye’den yapılan
uçuşlar genellikle Podgorica Havaalanı’na gerçekleştirilmekte. Podgorica, Karadağ’ın başkenti ve en
büyük şehri. Tivat şehrinde de bir
tane havaalanı bulunmakta; ancak buraya daha çok özel uçak ve jetler iniş
yapmaktaymış.
4 günlük Karadağ seyahatimizde
konakladığımız yer Budva şehir
merkezindeydi. Gelişen turizm sektörü dolayısıyla otel, hostel ve pansiyonlardaki
odalar internet üzerinden de rezerve edilebilmekte. Bütçe ve tercihinize uygun
olarak kahvaltı dâhil seçenekli alternatifler arasından da seçimlerinizi
yapabilirsiniz. Konaklayacağınız yerin şehir merkezinde olması, otobüs
terminaline (Autobuska Stanika) olan mesafeyi azaltacağından Budva’yı ana
merkez alıp civar şehirlere yapacağınız gezilerde size zaman kazandıracaktır.
İlk gün öğleden sonra 4 gibi Podgorica’ya iniş yaptık.
Podgorica Havaalanı yeni; ancak son derece küçük. Türklere vize uygulaması
olmadığından pasaport kontrolden sorunsuz bir şekilde geçip ülkeye giriş
yapılmakta. Havaalanı’ndan Budva’ya taksi ile 30€’ya gidilebilir ya da 10€’ya Podgorica
merkeze taksi ile geçip Podgorica’daki otobüs terminalinden Budva’ya 5€’ya gidilebilirsiniz.
Otobüs seferlerini internet üzerinden buraya
tıklayarak takip edebilirsiniz.
BUDVA
Budva’ya
geldikten sonra Old City / Stari Grad turu ile gezimize başladık.
Burası Budva’nın tabii ki en otantik ve tarihi bölgesi. Masmavi Adriyatik Denizi ile çevrilmiş yüksek
ve korunaklı surlar içinde labirent şeklinde uzanan dar sokaklar, yer yer küçük
meydanlara açılmakta. Bir Ortaçağ yerleşkesi olan alanda konaklama ile ticaret
işlevleri bir arada yürütülmekte. Alan içindeki Tourist Info’dan yerleşkenin
haritasını almakta fayda var.
|
Budva (Stari Grad) |
Ara sokaklarda
çokça bistro, restoran ve cafe işletmeleri bulunmakta. İlk akşam için restoran seçimimizi
Stari Grad içindeki Pizzeria Sambra’dan
yana yaptık ve gayet memnun kaldık. Buradan çıkınca kale surlarını marina
yönünün aksine doğru takip edince meşhur Balerin
Kız Heykeli’nin bulunduğu kayaya doğru çıkılmakta. Deniz kenarında uzanan
patikadan biraz daha yürüyünce de Mogren
Plajı’na ulaşabilirsiniz. Niki Gelato
dondurmalarının tezgâhlarına da çok sık rastlayacaksınız. “1 top 1€” olan
dondurmalardan da fırsat buldukça tatmanızı tavsiye ederim.
TİVAT
Ertesi
gün yolculuğumuza turizm alanında adını sıklıkla duymaya başlayacağımız Karadağ’ın
özel yatırımlarından Tivat şehrindeki
Port Montenegro’yu ziyaret ile
başladık. Buraya yine otobüs ile 2€ ödeyerek gidebilirsiniz. Marina içinde çokça
yat, yelkenli tekne demirlemiş durumda. Ana cadde üzerinde ünlü markaların
mağazaları bulunan Port Montenegro’da konaklama ve otel olarak kullanılan son
derece lüks daireler ve kompleksler bulunmakta. Marina içindeki cafe’lerde
kahvenizi yudumlarken, teknelerin ve denizin keyfini çıkartabilirsiniz.
|
Port Montenegro, Tivat |
KOTOR
Port
Montenegro’dan sonraki durağımız Kotor.
Karadağ’a gelirken en çok adını duyduğum yer Kotor Körfezi olmuştu. Burası
fiyord benzeri doğal yapısı, dağ ve denizlerin birbiri ile sırt sırta vermiş
manzarası ile adeta bir cennet. Kotor’da, Ortaçağ’daki Venedikliler döneminden
kalma bir Old City / Stari Grad bulunmakta.
Bölgenin ana giriş kapısı üzerinde Tito’nun bir sözü kazılı: “Başkasına ait olanı istemiyoruz; kendimize
ait olandan ise asla vazgeçmeyiz.” gibi bir anlamı varmış. Yugoslavya’nın sosyalist
bir birliktelik ile başlayan hayalinin; 90’larda kanlı, etnik ve dini savaşlara
dönüşmesi, üzerinde düşünülmesi gereken ve bugün bile etkileri hala
gözlemlenmekte olan çok önemli tarihi bir olay.
|
Kotor |
İçeri girmeden önce yine Tourist
Info’dan bölgenin Türkçe olarak da özel hazırlanmış haritasını alabilirsiniz. Kotor Körfezi son dönemlerde cruise gemilerinin de gözde
duraklarından biri olduğu için buradaki Stari Grad, Budva’daki Stari Grad’a
göre çok daha kalabalık. Bölgeye tepeden bakan kiliseye yapılacak yürüyüş için
ayrıca 3€ gibi bir ücret talep edilmekte; ancak backpacker’lara indirim
yapıyorlar.
Stari Grad gezisinden sonra şehir içinde ufak bir
yürüyüş yapıp, bölgenin küçük bir yazlık alan olduğunu teyit ettikten sonra
kendinizi Adriyatik’in soğuk sularına atmanın tam vakti geldiğini düşünmeye
başlıyorsunuz. Kotor’da sahiller taşlık, deniz bir anda derinleşmekte. Daha çok
koyu yeşile dönen bir rengi var; ancak verdiği serinlik hissi ile son derece
keyifli. Şezlong, şemsiye ve soyunma kabinleri için herhangi bir ücret talep
eden görevlilere de rastlamadık.
PERAST
Kotor’dan
sonraki durağımız Perast. Perast’a Kotor’dan
1,5€ gibi bir ücret karşılığı, her yarım saatte bir yapılan otobüs seferleri
bulunmakta. Kent, denize paralel konumda küçük bir sahil kasabası olarak konumlanmış. Kotor Körfezi içinde, Perast’ın
tam karşısında üzerinde bir manastır bulunan ve ziyarete açık olmayan St. George (Sveti Đorđe) adası ile ve
üzerinde katolik kilisesi bulunan Our
Lady of the Rocks yapay adası bulunmakta. Adaya 2-3€ karşılığı tekne
seferleri düzenlenmekte. Ayrıca kıyıdan kayaking yapabileceğiniz kanolar da
kiralanabiliyor. Perast’ta kumsal ya da plajlar yok. Onun yerine, muhtelif
aralıklarla deniz içine ahşap veya taş malzemelerle iskeleler yapılmış. Manzara
mükemmel, tipik Venedik mimarisi tarzındaki evler ve kilise harika olunca, bize
de deniz kıyısında konumlanmış restoranların birine
oturup güveçte pişirilmiş midyelerin (Mušlje na Buzari) tadına
varmak ve soğuk yerel biralarımızı yudumlamak kalıyor. Perast’tan sonra yine
aynı yoldan otobüsler aracılığı ile Budva’ya geri dönebilirsiniz. Ya da körfezi
turlayıp, eskiden Kotor’u dış tehlikelerden korumak için boğazın en dar yerine
zincir çekilen alandan karşı kıyıya yapılan feribot seferleri ile farklı bir tecrübe yaşayabilirsiniz.
|
Perast |
DUBROVNİK
Bir
sonraki gün için hedefimiz Dubrovnik.
Hırvatistan, 2013 yılından beri
Avrupa Birliği üyesi olduğundan Türk turistlere vize uygulamakta. Perast
dönüşü, Budva’daki terminalden aldığımız otobüs biletleri gidiş-dönüş kişi başı
30€. Sabah saat 06:20’de Budva’dan kalkan otobüs, 20:30’da Dubrovnik’ten geri
dönmekte. Dolayısıyla günübirlik planlanan bu tur ile nam-ı diğer King’s
Landing’i ziyaret etmek için yeterli zamanınız olmuş oluyor. Gümrük ve
sınır geçişleri dâhil yaklaşık 3 saat süren yol sonrası, sabah 09:30 gibi
Dubrovnik’e vardık. Otobüs terminali şehrin biraz dışında kalıyor; ancak şehir
merkezine ulaşım yaya olarak, taksi kullanarak ya da 1a, 1b veya 3 numaralı
otobüsler ile yapılabilmekte. Hırvatistan’da Euro değil; Kuna para birimi
kullanılıyor. 1 Euro yaklaşık 7,5 Kuna. Terminal’de komisyon ödemeden Euro
bozdurabileceğiniz döviz büroları da bulunmakta.
Biz, keşifçi
bir birlik olduğumuz için yürüyerek şehri gezmeyi tercih ettik. Ayrıca Old City / Grad’a varmak için elinizde
bir harita olmasına da gerek yok; çünkü tabelalar ile yönlendirmeler
bulunmakta. Yaklaşık 30-40 dakikalık bir yürüyüş ile Old City’ye
ulaşılabilmekte. Otobüs durakları, tur otobüsleri, kiosklar, özel Game of
Thrones turları dolayısıyla büyük bir kalabalığın olduğu Pile Gate şehrin dört
kapısından biri ve ana giriş kapısı. Bir dip not olarak, Game of Thrones yaratıcı ekibi ile “Neden Dubrovnik?” üzerine yapılmış olan röportaja ait video için buraya
tıklayabilirsiniz.
Şehri zemin düzlemde gezdikten sonra, bir de surların
tepesinden kuş bakışı olarak gezmeyi düşünürseniz benim önerim hemen girişteki
ilk köşede bulunan Tourist Info’dan 1 günlük Dubrovnik Kart almanız yönünde olacak. 1 günlük Dubrovnik Kart 153
Kuna, yani yaklaşık 20€. Bu kart ile başlı başına 16€ olan şehir surları üzerindeki gezi de dâhil olacak şekilde toplu taşıma
araçları kullanımı, müze ziyaretleri ve çeşitli indirim seçenekleri bulunmakta.
(Dubrovnik Kart ile yapılabilecekler için buraya
tıklayabilirsiniz.) Otobüs bileti de 21 Kuna, yani yaklaşık 3€. Artık
matematiği yapıp kartı almanın uygun olup olmayacağına karar verebilirsiniz.
25 metreye kadar yükselen ve
yaklaşık 2 km kesintisiz bir şekilde uzanan surlar ile çevrelenmiş Old City /
Grad’ı görünce etkilenmemeniz mümkün değil. Her gün, bir önceki güne nazaran
gittikçe büyüyen Old City örnekleri ile karşılaşıyor oluşumuz bizleri çok
heyecanlandırıyor. Surların köşe noktalarında Bokar, St. John ve Revelin hisarları ile Minčeta Kulesi bulunmakta. Bölgeye
girince ilk olarak sizi ana cadde olan Stradun,
Church of Holy Savior, Franciscan Monastery ve Onofrio Çeşmesi karşılamakta.
Franciscan
Monastry’nin
giriş kapısının solunda gargoyle
şeklinde bir yağmur borusu bulunmakta. Eğer ki yüzünüz duvara doğru dönük bu
gargoyle üzerine çıkıp üstünüzü çıkardıktan sonra, düşmeden tekrar sokağa doğru
dönebilirseniz, dileğinizin kabul olduğuna inanılırmış. Bu eski zamanlardan
kalma bir gelenekmiş; ancak gargoyle aşınmaktan o kadar kaygan ve eğimli ki;
Onofrio Çeşmesi’nin basamaklarında otururken izleyebildiğimiz kadarıyla bunu
başaran maalesef olmadı.
|
Dubrovnik, Gargoyle Denemeleri |
Surları yürümek için giriş
noktası da Churh of Holy Savior’un yanındaki merdivenlerden yapılmakta. Stradun
Caddesi’nin sonunda da Orlando Sütunu, Saat
Kulesi ve St. Blasius Kilisesi’ne
ulaşılmakta. Kiliseyi sağınıza alıp devam ederseniz Rector’s Palace ve Dubrovnik
Katedrali’ne varmış oluyorsunuz. Ara sokakları takip ederseniz Gundulic Meydanı, St. Ignatius Kilisesi ve bu kiliseye çıkan merdivenleri görebilirsiniz. Izgara sistemi benzeri ara sokaklarda
gezinebilir, yolların sizi yönlendirdiği yeni duraklar ile şehri tanımaya devam
edebilirsiniz.
Şehri gezmeye kısa bir ara verip
serinlemek için bir de küçük bir ipucu paylaşayım. Dubrovnik Katedrali’nin
yakınındaki kapıdan marinanın olduğu alana çıkıp, uçtaki fenere doğru yürüdüğünüzde,
surların hemen yanında duşları da bulunan harika bir yüzme alanı var. Tabii ki
burayı da es geçmedik ve kendimizi Adriyatik’in serin sularına bıraktık.
Dubrovnik’te öğle yemeğimizi Preša
isimli yerel halkın da sıklıkla tercih ettiği bir fast food restoranında yedik.
Burgerleri oldukça lezizdi. Yanında söylediğimiz limonatalar menüde yazdığı
üzere limonlu su şeklinde servis ediliyor ve şekerini siz ekliyorsunuz.
Dubrovnik Old City / Grad’tan ayrılmadan önce de gündüzleri pazar kurulan,
akşamüzerleri cafelerin kullanımına geçen Gundulic Meydanı’nda bizim yaptığımız
gibi aperitivo’larınızı sipariş edip azalan kalabalığın ve şehrin güzelliğinin
keyfine varabilirsiniz. Şehirden çıkmadan önce de, kapısında kuyruk olan Sladoledarna Dubrovnik’ten dondurmalarınızı alıp Onofrio Çeşmesi’nin basamaklarında
otururken, keyifle müzik yapmakta olan sokak sanatçılarını dinleyebilirsiniz.
Grad dışında da keşfedilecek pek
çok yer bulunmakta. Lokrum Adası, şehri kuşbakışı görmenize olanak sağlayan
teleferik (cable car), bir
replika olan Karaka teknesi ile yelken seyri,
Bokar Hisarı’na komşu olan ve içerisinde iskelesi ve kano kiralama alanlarının da
bulunduğu bir koy, denizin üzerinde surlara yapışık konumlanan cafeleri
görülecekler listenize ekleyebilirsiniz. Ayrıca Dubrovnik Katedrali’nde bir
evlilik kutlamasına da denk geldik. Akordeon, kontrbas, akustik gitar ve
herkesin bir ağızdan şarkılar söylediği dev müzik grubu, Dubrovnik eski
kentindeki tüm ilgiyi topladı. Davetliler ve turistler, hep birlikte eğlencenin
bir parçası olmak ve bu unutulmaz anı yaşamak çok keyifliydi. Düğün yerinde “barjaktar”
olarak isimlendirilen bir kişinin de Hırvatistan bayrağı taşınması da
geleneklerdenmiş.
Dubrovnik gezimizin sonunda yorgunluğun da vermiş
olduğu rehavet ile toplu taşıma ile terminale geri döndükten sonra 20:30’daki
Budva otobüsümüze binip yola koyulduk ve saat 23:30 gibi Budva’ya vardık. Bu
arada Budva’nın gece hayatı çok
meşhur. Sahil şeridi üzerinde Eyfel Kulesi’nin minyatür bir kopyasının bile
olduğu bar ve diskolar bulunmakta. Gece 1’e kadar müzik ve eğlence kesintisiz
devam ediyor.
SVETI STEFAN
Dubrovnik gezimizden sonraki gün,
Karadağ’ın Adriyatik kıyılarındaki önemli kentlerini gezmeye karar verdiğimiz
için Sveti Stefan ve Bar kentine doğru giden bir otobüse
atladık. Otobüs bileti satın almanıza ve koltuk numarası verilmesine rağmen;
yoğunluktan dolayı minibüs mantığında işleyen bir sistem var. Yol üzerinde de
ayakta yolcu alabiliyorlar. Ancak otobüs belirli duraklarda duruyor; yoksa çok
ciddi trafik cezaları ödemek durumunda kalıyorlarmış.
Sveti
Stefan; etrafı
surlarla kaplı, içerisinde kilise ve taş evlerin olduğu dar bir yürüyüş yolu
ile ana karaya bağlanan bir yarım ada. Eski dönemlerde Marilyn Monroe, Sophia
Loren, Elizabeth Taylor gibi ünlülerin de konakladığı ada, şu anda otel olarak
işletilmekte ve müşteri olmadığınız müddetçe adaya giriş serbest değil. Özgün
mimari yapısı ve konumu ile Sveti Stefan, Karadağ’da görülmesi gereken yerlerin
başında geliyor.
|
Sveti Stefan |
BAR
Sveti
Stefan’dan sonraki durağımız Bar
kenti. Bar, kıyı kesime konumlanmış, büyük bir limanı bulunan ve gelişmekte
olan bir sahil kenti. Bu limandan İtalya’nın Bari kentine feribot seferleri
düzenlenmekte. Sahil şeridi üzerinde cafe’ler ve genişçe yürüme yolları bulunmakta.
Liman’a yakın konumdaki King Nikola’s
Palace müzesi bölgenin en eski tarihi yapılarından. Bar’dan Belgrat’a giden
bir tren yolu da mevcut. Şehre
girerken uzaktan altın kubbeleri ile dikkatinizi çeken kilise ise St. John. Karadağ sahil kesimdeki diğer
kentler gibi, şehrin arka fondaki dağlar ile uyumu son derece etkileyici. Dağ
eteklerine doğru otobüs ya da taksi ile ulaşabileceğiniz bir tane de Old City / Stari Grad bulunmakta. Stari
Grad’a yakın bir konumda dünyanın en yaşlı
zeytin ağacı olduğu belirtilen Stara
Maslina (Old Olive Tree) ziyaret
edilebilmekte. Ayrıca Bar kentinde çokça sosyal konut mantığında site şeklinde
apartmanlar mevcut; fakat maalesef çok da bakımlı gözükmüyorlardı.
|
Bar |
VIRPAZAR
Bar
şehrinden Virpazar kasabasına otobüs
ya da tren ile seyahat edebilirsiniz. Virpazar, Balkan Yarımadası’nın en büyük
gölü İşkodra (Skadar) kıyısına
kurulmuş şirin bir köy. Gölün yarısı Arnavutluk sınırları içinde, yarısı da
Karadağ. Doğal güzelliği ve faunası son derece çeşitli. Milli park olarak
hizmet veren alana giriş 4€. Kuş
gözlemciliği, bisiklet, hiking ve mağara
keşifleri yapmak için birçok alternatif arasından seçebileceğiniz outdoor
aktiviteleri mevcut. Skadar Gölü’nde ayrıca özel işletmelere ait tekne
kiralayarak da yaklaşık 3 saate yakın bir süre gezinebilirsiniz. Tekne
ücretleri kişi başı 10€. En meşhur tekne turlarından biri de aile işletmesi
olan Boat Milica. Tekne turu sırasında
kaptanınızdan hem Karadağ; hem de göl hakkında çeşitli bilgiler
edinebilirsiniz.
|
Virpazar |
Gezilerimiz
sonrası tekrar ana üssümüz olan Budva’ya doğru yol aldık ve akşam yemeğini
yemek üzere sahil şeridi üzerindeki restoranlardan birine oturduk. Deniz ürünleri
yemek için Restaurant Lim’de karar kıldık. Yemekler, sunum ve servis çok keyifliydi. Garsonlar
son derece nazikler. Çokça Türk turist geldiğini belirterek; bizden Türkçe olarak
“Afiyet olsun” ve “Teşekkürler” nasıl denir öğretmemizi rica ettiler. Fiyatlar gayet
uygun. 2 kişilik balık tabağı, salata ve biralar için, bahşiş dâhil 20€ ödedik.
Yemek sonrası sahil kesimde karşılıklı konumlanmış dükkânlardan hediyelik
eşyalar alabileceğiniz, bar ve diskoların bulunduğu caddeyi yürüyerek Stari
Grad’a doğru geçtik. Budva’daki en güzel mekânlardan biri olan Casper’da
canlı DJ müziği eşliğinde Karadağ üzümlerinden üretilen roze şaraplarımızı
yudumladık. Budva’da geçireceğiniz günler için bir öğle yemeği alternatifi
olarak yine Stari Grad içindeki Juice Bar’ı da denemenizi öneririm. Sandwich ve taze sıkılmış meyve suları ile
meşhur olan cafe’deki yemeklerin tatları son derece lezzetli ve doyurucu. Ayrıca
vejetaryen değilseniz, yine yöreye özgü meşhur kuru et (kastradina) de mutlaka denemeniz tavsiye edilen tatlar
arasında.
BUDVA PLAJLARI
Karadağ’daki son günümüzde Budva
plajlarını keşfe çıktık. Budva merkezdeki sahil şeridinde (Slovenska Plaza) yüzebileceğiniz gibi yakın çevrede keşfedilmeyi
bekleyen çokça plaj da bulunmakta. Biz ilk iş Hawaii Adası olarak isimlendirilen sahilin hemen karşısındaki Sveti Nikola adasına geçtik. Sahildeki
motorlar ile 3€ ücret karşılığı adaya gidiş dönüş seferleri her yarım saatte
bir yapılmakta. Yüzmek için ada üzerine taşlar dökülerek küçük koylar
oluşturulmuş; ama adanın arkasında turkuaz rengi sularıyla asıl plaj
bulunmakta. Rüzgâr ve dalgaların aşındırarak doğal ve enfes bir görünüm verdiği
kayalar üzerinden denize atlamak ise gençlerin popüler aktiviteleri arasında. Adadan
dönüşte bu sefer de Balerin Kız Heykeli’nin yanındaki yoldan Mogren Plajı’na geçtik. Denizi aynı
şekilde turkuaz renkli olan plajın, sahili taşlık. Plajda su sporları yapmak
için de bir alan bulunmakta. Ayrıca Budva’nın hemen yan koyu olan Jaz Beach ise, açık hava konserleri ve
festivalleri ile ünlü bir plaj. 2007 yılında Rolling Stones burada bir konser
vermiş. Budva’daki son günümüzün de yavaş yavaş sonuna yaklaşmakta olduğumuzdan
uçağa yetişmek üzere havaalanına doğru yola koyulduk. Âdetimiz olduğu üzere, bir sonraki sefere görüşmek üzere şehre uzaktan el sallayarak veda ettik.
|
Budva Plajları |
Karadağ turumuzda biz genellikle Adriyatik Denizi’ne
kıyısı olan şehirleri gezmeyi tercih ettik; ancak Kuzey’e doğru dağlar,
kanyonlar, nehirler ve çeşitli doğal güzellikleri ile Karadağ keşfedilmeyi
bekleyen bir cennet. Örneğin Tara Nehri’nde rafting ve vadi boyunca tırmanış
yapmayı bir sonraki tura bırakmak durumunda kaldık. Karadağ’a giderken gezip
görülecekler konusunda açıkçası çok da beklentimiz olmamasına rağmen; 4 günlük
bu tatili dolu dolu geçirmiş olmanın hazzı gayet yüksekti. Buraları henüz görmemiş
olanlarınız varsa, Karadağ’ı da seyahat listenize eklemenizi tavsiye ederim.
Not: Uplifers sitesinde, iki bölüm olarak yayınlanan yazılara 10 Kasım ve 16 Kasım tarihleri üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz. Yazıları bölüp, iki parça halinde 1 hafta ara ile paylaşmak fikri site editörlerine aittir.