14.10.2023

Oocyte Freezing ⎮ "Yumurta Dondurmak" Üzerine

Türkiye'deki medikal terminolojide oosit freezing olarak belirtilen yumurta dondurma prosedürü hakkında arayıp da bulamadığınız bilgileri, teknik olmayan bir dille bu yazıda gün gün yapılan işlemler üzerinden derlemek istedim. Çünkü etrafımdaki pek çok arkadaş/akraba vasıtasıyla tanıdık-tanımadık insanlar bana ulaşmaya ve bilgi istemeye başladı. O yüzden yumurta dondurma sürecinin adımlarını derli toplu bir yazıya dökmek ve ilgilenenlerle paylaşmak faydalı olacaktır. Özellikle tüp bebek merkezleri bu konuda başvurulan yerler; ancak çoğunlukla da anne-baba adayları bir arada başvuru yapıyorlar. Öncelikle şunu belirtmek lazım; yumurta dondurma kararı nasıl alınır, nereye başvurulur, hangi doktorlara güvenilir ve bunun gibi bilgiler bu yazının içeriğinde bulunmayacak. Doktor tavsiye etmek konusu çok hassas, hele ki yumurta dondurma (ya da ivf süreçleri) gibi "umutlu" gelecek projeksiyonu barındırıyorsa. Bu yazı, yumurta dondurma konusuna sıcak bakan ve süreci başlatma kararı almış ancak kendisini nelerin beklediği konusunda fikri olmayan "bekâr" kadınlar için genel bir destek yazısı niteliğindedir. Bekâr diyorum çünkü evli kadınlar maalesef Türkiye sınırları içinde yumurta dondurma işlemini gerçekleştirememekteler. Onlar, eşleri ile beraber "embriyo" dondurabilirler. Ancak şu da araştırmalarım sırasında belirtilen bir husustu ki olası bir boşanma durumunda embriyolar maalesef imha edilmekteymiş. O yüzden özellikle evli kadınlar arasında sıklıkla yurt dışı (Kıbrıs gibi) yerlerde yumurta dondurma işlemleri tercih edilmekte.
Kişisel olarak, ciddi bir işe girişmeden önce hazırlanma aşamasını çok severim. Hem konuya vakıf olmak adına araştırmacı kişiliğimi beslemiş hem de atacağım adımlarda daha güvenli koşulların oluşmasına gayret etmiş olurum. Dolayısıyla bu post'u, "bi keresinde" diye başlayan bir anımı yazıya dökmek ve benim sürece başlamadan önce harcadığım araştırma süresini kimileriniz için kısaltmayı ümit ederek paylaşıyorum. Günümüz konjonktüründe çocuk doğurma yaşı bildiğiniz gibi çok ilerledi. Fizyolojik olarak kadınlar da erkekler de yaş aldıkça üreme hormonları yavaş yavaş düşüşe geçmeye başlar, işlevlerini kaybetmeye yüz tutar. Dolayısıyla yumurta dondurmak isteyenlerin sayısı da gün geçtikçe artmakta. 
Geçtiğimiz sene başında yumurta dondurmak istediğime karar vermiştim. Bunun altında pek çok duygusal, fiziksel ve sosyolojik sebep var tabii. Ancak "kader planı" bu işlemden önce karmik birtakım çözümlemeler yaşamam gerektiğine inanıp beni daha hayırlı olan bir zaman dilimine doğru sabırla beklemeye yönlendirdi. 1 Haziran 2023 günü operasyonum gerçekleşti ve yeterli sayıda yumurta toplanabildiği için bir seferde süreci tamamladım. 
Yumurta dondurma işlemlerinin başlatılması için bazı kan değerlerinin de maalesef minimum düzeylerde seyretmesi bekleniyor. Bu da hem yumurta kalitesini hem de sayısını etkilemekte. Ancak örneğin regl döngüleriniz düzenli ise, değerleriniz normalse tabii ki de kanda istenilen düşük hormon seviyelerine ulaşılamayabiliyor. Süreci, alternatif çözümlerle ilerletmek için burada doktorunuza danışınız lütfen...
Yumurta dondurma işlemi birkaç adımdan oluşmaktadır: Yumurtaların büyütülmesi, çatlatılması, toplanması ve dondurulması. Gerekli bürokratik koşullar sağlandı, yumurtalık rezerv testleri, bulaşıcı hastalık taramaları yapıldı ve yumurta dondurma işlemine başlanma zamanı geldi. Muayene sonrası doktorunuzla ilaç takip formu hazırlıyorsunuz. Alınacak olan ilaçlar folikül (yumurtaların içinden çıktığı kesecik) uyarıcı hormon desteği içerdiği için iğnelerin yapılmasında doz ve uygulama saatleri çok önemlidir, unutulmaması-atlanmaması için alarm kurmak gibi hatırlatıcılardan yararlanabilirsiniz. Evet, yukarıdaki cümlede de belirttiğim üzere karın bölgesinden yapılan ince uçlu iğneler ile ilaçlar cilt altına enjekte ediliyor. İnsanın kendisine iğne yapmasını da böylece ilk defa deneyimlemiş oldum. Canım Beren, bana bu konuda kocaman bir manevi destek verdi ve tabii ki annemi de büyük bir sevgi ve şefkatle kucaklıyorum. 
İlk 4-5 gün Gonal ve Pergoveris isimli iki iğne günde tek sefer olmak üzere aynı anda uygulanıyor. Bunlar yumurtaları büyütmekle görevli hormon takviyeleri. İlaçları almaya başladıktan 4-5 gün sonra yumurtaların olgunlaşması ve gelişiminin kontrolü için doktorunuzla buluşuyorsunuz. Eğer yumurtalar yeterince hızlı büyümekte ise, erken yumurtlamayı önlemek için bir üçüncü ilaç daha sürece katılıyor, Oxotide. Bu ilaca da hemşireler "çatlatmama" ilacı diyorlar. Çünkü eğer yumurtalar cerrahi işlem ile toplanmadan çatlarlarsa, maalesef süreç sıfırlanıyor ve yeniden başa dönmek zorunda kalınabiliyor. Gonal ve Pergoveris yumurta büyütme ilaçları ile Oxotide yumurta çatlatmama ilacı aynı anda uygulanıyor. Bu işlem de aşağı yukarı 5 gün sürüyor. Foliküllerin yumurta toplama operasyonu için hazır olması genelde 8 ile 14 gün arasında değişkenlik gösterebiliyor. Belirtilen bu süreler sonunda tekrar bir doktor muayenesi ile artık son aşamaya girilmiş oluyor. Bu sefer yeterince büyümüş olan yumurtalar toplanmaya hazır boyutlara eriştikleri için büyütme iğneleri kesiliyor. İlaçların kullanılacağı son gün sadece bir doz çatlatmama ilacı olan Oxotide öğlen saatlerinde yapılıyor ve akşam üzeri "tam olarak belirtilen saatte" son ve tek doz yapılan iğne Vitrelle uygulanıyor. Vitrelle yeterli büyüklüğe erişmiş olan yumurtaların çatlatılması, toplanma sürecine hazırlanması için kullanılan ilaç. Dakik olarak alınması gereken en ama en önemli ilaç da bu. İlacı aldıktan tam 36 saat sonra da yumurtlama gerçekleştiği için operasyona giriliyor. Vitrelle'i uyguladıktan sonra enfeksiyon önleyici antibiyotik alınmaya başlanıyor. Ameliyattan sonra doktorun belirteceği gün kadar antibiyotik kullanımı devam ediyor.
Yarım saat gibi kısa bir sürede yumurta toplama ameliyatı genel anestezi altında gerçekleştiriliyor. Kısa bir dinlenme sürecinden sonra da aynı gün içinde taburcu olunuyor. Yumurtalar incelendikten sonra taburcu olunmadan önce Gonad Dokusu Saklama/Dondurma işlemleri için bir onay formu imzalatılıyor. Bu formda operasyon sonrasında kaç adet yumurtanın dondurulma işlemine alınacağı belirtilerek 90 gün içinde IVF merkezine iletmek ve dondurulan yumurtalarla birlikte saklanmak üzere DNA testi yaptırılması talep ediliyor. Bu işlem için moleküler genetik analiz yapan laboratuvarlarla görüşmek gerekiyor. Böylece tüm işlemler tamamlandığında yumurtalar bir yıl süreyle saklanmaya alınıyor. Her yıl yenileme işlemi kişinin rızasıyla yineleniyor. 

Canım Ailem ve kadim dostlarıma tüm şefkatli destekleri için kocaman bir şükürler olsun. 
İyi ki birlikte varız...
Orkidelerim ve Manolya profiterolüm ile 1 Haziran 2023 günü post-op hatırası ✌️

6.07.2023

Bilincin Akışları ⎜ Biçimler Dünyası, Tinsel Dünya ve Vritti Kavramı Üzerine

Yeni yayında, yedi çakranın her birinde belli bir sayıda bulunan vrittilerden bahsedeceğim. Vritti, Sanskritçe (वृत्ति) "bilincin (düşüncenin) akışları" demektir. Yoga pratiğinde ise, bilinç düzeyindeki kargaşalar ile etkileşimdeki zihinsel farkındalığı belirtmek için yararlanılan bir olgudur. Bilinç, zihindeki bilgilerin kullanılmasına yardımcı olmaktadır. Zihin, nötr durumda sakin ve dingin bir konumdadır. Bu bağlamda vrittiler zihnin karmaşık ortamındaki "dalgalar" olarak da adlandırılmaktadır. Yoga yardımıyla bu dalgalanmaların oluşturduğu seviyeden, zihinsel konsantrasyona geri dönebilmek için beden, zihin ve ruhun yeniden bir araya getirilmesi sağlanmaktadır. Vrittiler, zihne çeşitli his ve duyguları ifade etmesi için alan açan farklı isteklere ve psiko-fiziksel eğilimlere yol göstermektedir. Patanjali'nin yoga sutraları (vecizeleri) yogayı, zihin değişimlerinin sessizleştirilmesi olarak tanımlamaktadır. Bu susturma işleminin merkezinde ise vritti kavramı bulunur. 
Bu yazıda madde alemi ile ilişkili ilk üç çakra (kökgüven, sakralzevk, solar pleksusgüç) ve manevi aleme bir geçiş merkezi olarak kabul edilen kalp çakrasına (→sevgi) giriş yapacağız. Kök çakrada zihin sanki bir kapsülün, tohumun içindedir ve henüz gelişmemiştir. Sakral çakradaki zihin sürüngen beyindir yani ilkeldir, temel faaliyetler refleksler üzerinden otomatik gerçekleşir. Solar pleksus çakrada ise memeli beyni yani daha karmaşık düşünebilen zihne, duygusal beyne evrimleşme söz konusudur. Bu yazının son işlenecek çakrası kalpte ise insan beyninden bahsederiz; yani düşünen, yeni beyinden. Beden, bir zorlama anında eski beyne yani sürüngen ve memeli (duygusal) beynin yönlendirmelerini uygulamaya meyilli olmaktadır; çünkü o hızlı karar verir ve başta daha "az" enerji harcar. Ancak sürecin farkında olarak karar vermek için bol bol pratik yapmak (meditasyon, nefes egzersizleri, yoga vb.) ve yeni beyni de en az eski beyin kadar sıkça kullanmayı deneyimlemek gerekir. 
Bu yazının bir sonuç paragrafı olmamasını tercih ettim. Umuyorum şimdiye kadar okuduğumuz psikoloji kitapları, katıldığımız kişisel gelişim seminerleri, aradığımız yanıtlar, debelendiğimiz çukurlar hep rahatlıkla, kolaylıkla, bereketle geçecek bir hayatın yollarından süzülmekte, içimizdeki ilahi sevgiye doğru akmaktadır... 
Bedende bulunan yedi çakra merkezleri
Her bir çakranın sembolik görselleri üzerinde bulunan lotus çiçeğinin taç yaprakları, o çakraya ait vritti sayısı kadar gösterilmektedir. Bu durumda, örneğin kök çakranın (muladhara) dört taç yaprağı bulunmakta ve dört vritti ile özdeşleşmektedir. İstediğimiz hayatın yaratıcısı olmak, hayata sağlam ve güvenle bağlanmak kök çakra açıklığı ile ilgilidir. Çakralar kapalı olduğunda ise fiziksel, duygusal ve ruhsal semptomlar yaşarız. Vrittiler, vorteksler gibidir ve dolayısıyla bir baş ya da sonları bulunmamakta, döngüsel bir süreci ifade etmektedirler. Düşünce akışlarını susturabilmek için onları sessizce fark edip izlemek ve akıp gitmelerine izin vermek gerekir. Vrittilerle çalışmak, o(u)roboros (kendi kuyruğunu yiyen yılan/ejderha) benzeri gölge yanları kabul etme ve kendi kendini şifalandırma yetisi kazanmakla yakından ilişkilidir.
Dört vrittili kök çakra sembolü
→ Kök Çakra (Muladhara): Kök çakra bolluk ve bereketi için bol bol "... hakkım var." olumlamaları yapılmalıdır. Korkular, kök çakranın kapanmasının kaynaklarındandır. Girişilecek herhangi bir işte "risk sıfır olmalı" algısıyla harekete geçememenin altında yatan korku ve güvensizlik, kök çakra blokajıyla ilgilidir. Korku çok düşük frekanslı bir duygudur. Dört vritti ile ifade bulan kök çakranın rengi kırmızıdır ve elementi topraktır. Bedenimizin potansiyelidir, tıpkı tohumun bir ağacın potansiyelini içinde barındırması gibi. Büyük bir neşe hissetmiyorsak, doğal zevk alamıyorsak, tutkuyu kontrol edemiyorsak, keyfin durması gereken yerde konsantrasyon sağlayamıyorsak vrittiler sağlıklı çalışamıyor demektir. 
Altı vrittili sakral çakra sembolü
→ Sakral Çakra (Svadhisthana): Sakral çakra, refah ve iyi yaşama hissi ile ilgili çakradır. Duyular ve duyusal dünyamızla alakalıdır. Güzellik, haz ve hislerin merkezidir. Zevk ve zevkli seçimlere açılan kapıdır. Uyum ve yaratıcılık vardır. "... bana zevk, bolluk, tatlılık ve güzellik verir.", "bedenimi seviyorum.", "sağlıklı sınırlar koyuyorum." olumlamaları yapılmalıdır. Sakral çakrada, kök çakrada olduğu gibi örneğin karnımı doyurmam önemli değildir, o sırada aldığım haz ve zevk ön plandadır. Bu çakranın elementi sudur. Yani esneklik, yumuşaklık. Sakralde dengeliysek empati kurabildiğimiz için, karşı tarafın psikolojisini anlamaya başlarız. Altı vritti ile ifade bulan sakral çakranın rengi turuncudur; hissetme ve zevk almanın gerçekleştiği alandır. Zevk arama eğilimi (takıntı haline gelmiş aşırı arzu), küçümseme (yanılgı, dengesizlik), kabalık (zarar veren nitelikte kaba davranışlar), dona kalma (gerçeklikten kopma, bomboş kalma, puslu ve fikir üretemeyen zihin), şüphe ((öz)güvensizlik) hissediyorsak sakral çakramız hizada değil ve sağlıklı çalışmıyor demektir. 
On vrittili solar pleksus çakrası sembolü
→ Solar Pleksus Çakrası (Manipura): Güçlü, dayanıklı ve esnek hissetmek bu çakranın doğal ortamında işlediğinin göstergeleridir. Eğer ki gücünüzü tam kapasite kullanamadığınızı, üşengeçlik yaşadığınızı, iradenizin olmadığını hissediyorsanız üçüncü çakrada birtakım sorunlar yaşamaktasınızdır. "Güçlü, kararlı ve amacımın peşinden gitmeye hazırım." olumlaması yaparak düşünce kalıplarınızı yeniden düzenleyebilirsiniz. Bu çakra maddiyatla ilgili son çakradır. Eğer alamadığına inanan, sunulanı kendine revâ ve hak görmediğini düşünen bir yapıdaysanız (özellikle kadınlar) şu sınırlayıcı inancın değerlendirmesini yapmalısınız: "Eril enerjinin, manevi enerji olan dişil enerjiden daha önemli olduğuna mı inanıyorum?" Çünkü öyle ise, verileni kabul edememenin altında yatan bilinçdışı inanış bununla ilgili olabilir. Dişil enerji manevi konularda, eril enerji de maddi konularda güçlü vericilerdir. Solar pleksus, ego ile ilgili çakradır. Çeşitli engellerle karşılaşıldığında esnek olamamak, uyumlu olamamak, eski koşulun hayali ile uyumu geciktirmek gibi sağlıksız durumlar oluşuyorsa bu çakranın blokajı söz konusudur. Almayı ve teşekkür etmeyi bilin ki bolluk ve bereket çoğalarak sizi bulsun. Bu çakranın on tane vrittisi bulunmaktadır, rengi sarıdır ve elementi ateştir. Ego, yani biçimler düzeyinde dengeli yaşayabilmek için bu vrittilerin aydınlattığı yolun farkına varmak gerekir. Biçimler alemi ile ilişkili olduğu için ilk üç çakranın düzenlenmesi için fiziksel hareketlilik şarttır. Spor yapmak da bu çakrayı harekete geçirir. Sağlıklı bir hizalanmada olan solar pleksus çakra ile güçlü, özgüvenli ve planlı şekilde hareket edebiliriz. Şunu hatırlamamız gerekir; biz bedeni olan ruhlarız. Dolayısıyla ilahi olanın özünü kavrayıp beden terbiyesi sağlayabilirsek, kendimizi bedenimizle tanımlama yanılsamasından sıyrılabiliriz. Manevi düzeyde cehalet (tembellik, enerjiyi koruma adına harekete geçmeme), doyumsuzluk (şiddetli özlem, arzu), kıskançlık, ihanet (intikam), utanç, korku (özellikle kaybetme), tiksinme (nefret etme düzeyinde), saplantı (yanılgıyla bağlanma), ahmaklık (bedenin ihtiyaçlarını anlayamamaktan kaynaklı rahatsızlık, gerginlik) ve üzüntü (melankoli) hissediyorsak solar pleksus çakranın sağlıklı çalışmadığının sinyalleridir. Üçüncü çakrada yaşanılan sorunların devâsı ise dördüncü çakrada geliştirilecek olan kabuller ve kalp açıklığıyla dengeye kavuşabilir. 
On iki vrittili kalp çakrası sembolü
→ Kalp Çakrası (Anahata): Kalp açıklığına sahip olmak ve merkezinde kalabilmek çok kıymetlidir. Bu çakrada hissedilen sevgi koşulsuzdur. Ötekilere karşı şefkât geliştirme ve ortamın parçası olma söz konusudur. Ancak bu ego boyutunda bir aitlik değildir. Üçüncü çakrada biz bir obje ya da kişiye bağlanırız, bağımlılık geliştirebiliriz. Kalp çakrası boyutunda ise bütünlük içinde kendi kendimizle ve etrafımızı çevreleyen her şeyle mutlu olmayı başarabiliriz. Sempati duyar ve yargılamadan empati kurabiliriz. Hizmet verme dürtüsü ile sevgiyi çoğaltırız ve bunun için bir karşılık beklemeyiz. Kalp çakrasının on iki tane vrittisi bulunmaktadır, rengi yeşildir ve elementi havadır. Etrafımızı saran boşluk ve atmosferdir. O, içimizdeki sonsuz genişlikteki mabede açılan kapıdır. Şükür ve minnet olumlamalarını tekrarlamak ve omuz/göğüs kafesi/kalp açıcı fiziksel egzersizler yapmak bu çakranın hizalanması için sıklıkla uygulanabilir. Kalp çakrasının on iki vrittileri manevi cehaletten kaynaklı ilahi akıldan uzaklaştıkça olumsuz eğilimler içermektedir. Ayırt edebilme (kararlıca iyiyi ve kötüyü, maddi ve manevi olanı gözetebilme), yeterlik (gayret ve çaba göstererek kendi hayatını şekillendirme, sorumluluk alma), umut (bize rehberlik edececek motivasyonu geliştirebilme), inanç (endişe düzeyinden sıyrılarak), sevgiyle ait olma (manevi düzeyde hizmet sunarak etraf ile sevgi bağı kurma), kendini sevme (gösteriş ve kibir eğilimi olmaması için ilahi olana gönülden teslimiyet), tarafsızlık (doğru yolda gitmek için hataları kabul edip esnek olma), rehâvet düzeyinde kandırma (kendini gerçekleştirmek yerine konfor alanından çıkmama ve depresif olma), tövbekârlık (hatalı olduğunu düşündüğün bir hareket sonrası kendini suçlama), cimrilik (açgözlülük, servet tutkusu), kararsızlık (uzlaşamama), ikiyüzlülük (yalancılık) gibi eğilimler içeren kalp çakrası vrittileri olumlu ya da olumsuz yönelmeleri egonun/biçimler dünyasının görüşünden sıyrılarak sadece ilahi sevgi ile geliştirildiğinde aşılabilir. Böylece mutluluk, barış, uyum, sevgi, anlayış, empati, açıklık, saflık, birlik, şefkat, nezaket ve bağışlama içinde olabiliriz ve daha üst çakraların akışlarını rahatlıkla deneyimleyebiliriz.

10.04.2023

Flora Yürüyüşü ⎸ Müze Gazhane'de bir kent içi kültür etkinliği olarak peyzaj turu

Müze Gazhane Meydanı

8 Nisan Cumartesi günü Müze Gazhane'de Radar İstanbul uygulaması üzerinden kayıt olunan çok keyifli bir "çevrimizi tanıyalım" yürüyüşüne katıldım. Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nden bir bahçe ziraati teknikerinin yönlendirmesi ile yaklaşık 1,5 saat süren bu açık hava etkinliğinde, Gazhane'nin dış mekanında bulunan çeşitli bitkiler hakkında bilgi sahibi olduk. Bitkilerin isimleri, özellikleri ve fitorerapi bağlamında nelere iyi geldikleri üzerine etraflıca bir paylaşım oldu. Bu butik "agroturizm" tadındaki yürüyüş sırasında aldığım notları kendi araştırmalarımla zenginleştirerek aşağıda derledim. Aşağıdaki görseller çeşitli sitelerden alınmadır; en son üç kolajı da Canva'da oluşturdum.

Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi - Osmanlı dönemi hekimi olan Merkez Efendi'ye kadar uzanan geleneksel tedavi yöntemlerinden günümüze, şifalı otlar hakkında geniş bilgi ve ürün yelpazesine sahip bir bahçeymiş. Haziran başı gibi festivalleri oluyormuş. İnternet sayfası için burayı tıklayabilirsiniz. Daha geniş kapsamlı bir bahçe olarak da Anadolu Yakası'nda bulunan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'ni ziyaret etmemiz önerildi. 

Gezi, İngiltere'de bulunan Kew Gardens'ın 2016 yılında yapmış olduğu bir araştırmanın sayısal bilgilerini paylaşarak başladı. Buna göre; dünyamızda şimdiye kadar 396bin tür bitki tespit edilmiş ve 1 milyonun üzerinde de bitki olduğu varsayılıyormuş. Avrupa Kıtası genelinde yaklaşık 12bin tür bitki bulunmakta ve ülkemizde ise 11.700 çeşit bitki türü olduğu bilinmekteymiş. Bunların 3.700'ü endemik bitkiler olarak yoğunlukla Akdeniz Bölgesi'nde yetişmekteymiş. Ülkemizde yapılan bir araştırmada etnobotanik kapsamında, aynı bitki türlerine farklı yörelerde pek çok farklı isim verilmekteymiş. Örneğin şu anda mevsimi olması sebebiyle süs çiçeği olarak sıklıkla karşılaştığımız ve gezinin ilk bitkisi siklamen (cyclamen) bir ormanaltı bitkisi olarak kireçli, asitli ve nemli toprak sevmekteymiş. Anadolu'nun değişik yerlerinde bu bitkiye tavşan kulağı, domuz ekmeği, domuz elması da denirmiş. (Bu paragraftan itibaren -miş'li geçmiş zaman çekimini azaltarak devam ediyorum. Yoksa okurken çok yorucu olabiliyor.)
Siklamenlerin çevrelediği Doğu Çınarı (platanus orientalist) da kafenin karşısına konumlandırılmıştı. Yaprak döken bir ağaç olan Doğu Çınarı top top, pütürük çıkıntılı tohumlara sahip ve 30 m'yi geçen boylara erişebilmekte. Bu vesile ile Anıt Ağaç terminolojisini de öğrenmiş olduk. En az 100 yaşında, manevi değeri olan ağaçlar bu kategoriye girmekte. Yaklaşık 500 yıllık olduğu bilinen Gülhane Parkı'nda pek çok anıt ağaç bulunmakta. 
Kafenin dış mekanını çevreleyen alanlarda bölücü olarak kullanılan bir diğer peyzaj bitkisi de Alev Ağacı (photinia glabra) (çalısı). 4-5 m boyuna erişebilen, ilkbaharda yaprakları kırmızı olan, beyaz renkli salkım şeklinde çiçekli bir bitki. 
Altuni Bambu (bambusa aurea) buğdaygillerden, sulak alanlarda peyzaj amaçlı kullanılan bir bitki. Havadaki nemi bünyesine çekmekte. Çap genişliği 80 cm'e çıkan ve 40 m'ye kadar uzayabilen boyu ile sabır bitkisi olarak da adlandırılmakta. Bu manevi yönü ile zen budizminde de sıklıkla karşılaşılmaktadır. Tekstil, ıslak hacim ve açık alan mobilyaları gibi kullanım yerleri bulunmaktadır. Güzel örneklerine İstanbul'da Beylerbeyi Sarayı bahçesinde rastlanabilir.
Huş Ağacı (betula alba) yaprakları idrar sökücü olarak tüketilmekte, gövdesinden de mobilya yapımında faydalanılmaktadır. Genellikle İskandinav stili olarak bilinen nordik tasarımlarda karşılaştığımız sürdürülebilirlik destekli açık renkli ahşabın elde edildiği ağaç türüdür. Bitkinin latince isminde bulunan alba da beyaz, parlak demek. (Şu anda fark ediyorum ki Prof. Albus Dumbledore da demek ki beyaz, parlak kökünden gelen bir isim seçimi)
Biberiye (rosmarinus officinalis) tıpta kullanımı ispatlı bir bitki türü. Latince officinalis uzantılı bitki isimleri tıpta ve yemeklerde kullanılan şifalı bitkilere verilen isim. Bir dipnot olarak da örneğin arvensistarlada yetişmekte olan kültür bitkilerinin latince uzantılı ismi. Etnobotanik kapsamda bir diğer ismi de kuşdili. Yaklaşık 1 m boyu olan, 15 yıl yaşayabilen bir bitki. Antik Yunan döneminde zeytin dalı, defne dalı benzeri, biberiye dallarından da taçlar yapılmaktaymış. Bunun sebebi; biberiyenin konsantrasyon sağlayıcı, baş ağrısı giderici, saç çıkarıcı özelliklerinin bulunması olarak gösterilmektedir.
Zeytin Ağacı (olea europaea) sembolik yönü kuvvetli olan çok değerli ve kadim bir ağaç türü. Bilinen en yaşlı zeytin ağacı 3300 yaşında ve Portekiz'dedir. Zeytin ağacı yaklaşık 6000 yıl önce ıslah edilmiştir. Yağ çıkarma işlemlerinin ise 4000 yıl önceye uzandığı biliniyor. Dünyadaki zeytinyağı üretiminin %95'i Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde üretilmekte. Ülkemizde de güneyde yetişen zeytinlerden yağ elde edilmekte; kuzeye doğru çıkıldıkça sofralık zeytin üretimi yapılmaktadır. 
Lavanta (lavandula) esansiyel yağ, parfüm ve gıda gibi pek çok sektörde kullanılmakta olan şifalı bir bitki. Yağı, direkt cilt ile temas ettirilebilmektedir. Yanık tedavilerinde kullanılmakta ve cilt yenileyici özelliğe sahiptir. Uykusuzluğa iyi gelen, dinginleştirici bir etkisi vardır. Böcek, güve, haşerat uzaklaştırıcı yapısı sebebiyle naftalin yerine dolap içlerinde kullanımı tavsiye edilmekte. Hasat edilip kurutularak kullanılmakta. Aynı zamanda çay olarak da tüketilebilir. Daha az değerli çeşitleri de üretilmekte. Bu ürünler ise ağırlıklı olarak temizlik sanayide tercih edilmektedir.
Yasemin (jasminum), lavanta gibi sıklıkla hasadı yapılan bir bitki olmadığından değeri çok yüksektir. 6 milyon yasemin çiçeğinden 1 lt yasemin özü elde edilir. Parfüm bitkisidir. Çiçeğinin aromatik yönü dolayısıyla çaylarda kullanılır. Sarınan bir bitki olduğundan duvar diplerine dikilebilir. Bu vesile ile sıklıkla karıştırılan bir terminolojiye de değinmek istiyorum. Ekme ve dikme. Ekme işi tohumla, dikme işi ise fidanla yapılır (toprağa konulan bitkinin dik kalmasından da akılda kalabilir). Maneviyat perspektifinden baktığımızda da ekme işi sabırla ve dolayısıyla süreçle ilgiliyken; dikme işi mevcut bir fidanın dikimi sonrası çiçeğinin/meyvesinin toplanmasıyla ilgili oluşuyla sonuçla ilişkilidir. 
Gül (rosaceae), en çok farklı tür içeren bitkiler arasındadır. Gazhane'deki tür Meyland gülü (Rosa Meilland). Dalında birden çok çiçek veren bu gül, Hollanda'da ıslah edilmiş. Kokusu yoğun değildir. Güneşe, soğuğa, hastalığa karşı dayanıklıdır. Türkiye'deki örneklerine sıklıkla parklar ve yol refüjlerindeki yeşil alanlarda rastlanır. Ülkemizde gül yetiştiriciliği denince, dünyanın gül yağı üretiminin %65'ini karşılayan Isparta önde gelir. Buradan elde edilen yağlar parfüm endüstrisi için Fransa'ya ihraç edilmektedir. Mayıs ayı gibi hasat yapılır ve 3,5 milyon çiçekten 1 lt öz elde edilir. Gül, kozmetik ve ilaç sanayilerinde sıklıkla kullanılır. 
Itır (pelargonium graveolens) fazla bakım gerektirmeyen, kışın yapraklarını döken ve yaprakları limonsu kokulu yenilebilir bir bitkidir. Sardunyagiller familyasındadır. Yaprakları elle hafifçe sıkıldığında, içeriğindeki geraniol (gülsü) ve citranol (limonsu) bileşen sayesinde gülsü-limonsu bir koku yayar. Parfüm bitkisidir. Sıklıkla Osmanlı sarayındaki haremlerde kullanıldığı bilinmektedir. Itır yağı, konsantrasyonu toparlamaya yardımcı olur. Halk arasında fakir gülü de denir. İngilizce'de de true rose kullanımına rastladım.
Melisa (melissa officinalis) limon otu, oğulotu da denir. Orta Avrupa, Akdeniz bölgelerinde yetişen nanegiller familyasından bir bitkidir. Tıpta kullanılan bir ottur. Yaprakları hafif limonsu koku verir. Çalı formundadır, 3 m'ye kadar boyu uzayabilir. Çuha bitkisine benzeyen, tüylü kalp şeklinde yaprakları vardır. Sedatif etkisi fazladır. Çay olarak tüketildiği zaman rahatlatır. Sinir ve sindirim sistemi üzerinde faydası olduğu bilinir. Tam bu noktada, eğitmenimiz İbn-i Sina'nın el-Kanun fi't-Tıb adlı eserini önerdi. İçerisinde dünya tıp tarihi ve şifalı bitkilerin kullanımı konusunda önemli bilgilere ulaşılabilir. Kitabın isminin üzerine tıklarsanız 6 ciltlik bu esere ücretsiz erişebilirsiniz. 
Altın çilek (physalis peruviana) tatlı ve ekşi tada sahip bu bitkinin meyvesi C vitamini yönünden çok faydalıdır. Bir ara ülkemizde de popüler bir meyve olarak tüketilmişti. Patlıcangiller familyasındadır. Geçen sene Mayıs-Eylül ayları arasında Kadıköy Belediyesi'nin bostan çekilişinde 28 numaralı 1,5x3m'lik kasada bitki ekimi yaptığım için yapraklarından patlıcangillerden olduğunu anladım. Meyvesi istenen turuncu rengine ulaşmadan yenmesi durumunda mide kramplarına sebep olmaktaymış. Müze Gazhane gibi kamusal bir alanda herhangi bir uyarı konulmadan kullanılması sorun teşkil edebilir mi diye bir şüpheye düştük katılımcılar olarak. 
Civanperçemi (achillea millefolium) papatyagiller familyasına ait çiçekli bir bitkidir. Diş ağrısı, kas spazmları, kanamalı yaralar, kadın hastalıkları, rahim kistlerinin küçültülmesi tedavilerinde kullanılan şifalı bir bitkidir. Yaprakları dereotuna benzer, çiçekleri sarı ve beyaz renkli olabilir.
Aynısefa (calendula officinalis) papatyagiller familyasından tıbbi kullanımı kanıtlanmış bir bitkidir. Officinalis latince isminin de zaten tıpta kullanıldığını yukarıdaki bazı bitkilerden öğrendik. Çiçeği toplandıktan sonra biraz kurutulup maserasyon tekniği ile zeytinyağına konulur. Meteorolojik olayların tahminlerinde de sıklıkla yararlanılan bir bitkidir. Eğer aynısefa çiçeği, taç yapraklarını kapatmışsa o gün hava kapalı ve yağışlı olacak demektir. 
Ekinezya (echinacea purpurea) ağrı kesici, bağışıklık sistemi destekleyici etkisi bulunur. Kirpi otu da denir. Alttaki resimde kurumuş olarak tuttuğum sapındaki biçiminden ötürü bu şekilde adlandırılırmış. Kış aylarında soğuk algınlığına iyi geldiği için sıklıkla çayı tüketilir. Latince ismindeki purpurea mor renkli çiçekli olan ekinezyalara verilen isimdir. Kızılderililer tarafından da ağrı kesici, enfeksiyon giderici, vücut direnci güçlendirici şifalı bir bitki olarak kullanıldığı bilinmektedir. 
Çilek (fragaria) gülgiller familyasındandır. Diş etlerini besler. Bu yüzden özellikle çocuklar için olan diş macunlarında çilek kullanılır. Hasadı çok keyifli olduğundan sıklıkla çilek toplama şenlikleri düzenlenir. Safranbolu civarlarında Osmanlı çileği meşhurdur. Minik boyuttaki çilek meyvelerinin raf ömrü kısadır. Dolayısıyla reçel olarak da hazırlanır. 
Enginar (cynara scolymus) mineral bakımında zengin olan bu sebze, mor çiçekli papatyagiller familyasındadır. Gezi sırasında bitki yaprakları üzerinde uğur böceklerine de rastladık. İsmi ile müsemma olan bu böcek; bitki üzerindeki bit, pamukçuk gibi diğer zararlı haşeratları yemesi ile bitkiye oldukça faydalı bir iş yapıyor. 
Sedum bir sukulent cinsi olan ve dam koruğu da denen yer örütücü bir bitki. Çimen gibi fazla su istemediği ve daha dayanıklı olduğu için (üzerinde gezilmeyen alanlar için) sürdürülebilirlik kaygılarının ön planda olduğu günümüz koşullarında alternatif bir peyzaj bitkisi olarak düşünülebilir. Sarı, yeşil ve kırmızı gibi farklı renk çeşitleri de bulunmaktadır. 
Gladiçya (gleditsia triacantho) ağacı, boyu 25-30 m'lere uzanan yaprak döken ve çiçek açan bir ağaç türüdür. Tohumları yenilebilir, tıbbi amaçla kullanılan bir bitkidir. Yaprakları dikenli akasyayla ve tohum kılıfları da sıklıkla keçiboynuzu ile karıştırılmaktadır. 
Kurtbağrı (ligustrum) ağacı herdem yeşil, yaprak dökmeyen, salkım çiçekli, tıbbi değeri olan bir ağaç türüdür. Sıklıkla dayanıklı yapısı gereği peyzaj bitkisi olarak da tercih edilir. Çiçeği beyaz, salkım biçimindeki tohumları ise antrasit renktedir. 
Gezimizin sonlarına doğru Temmuz ayı civarlarında pembe ve beyaz renklerde çiçek açan oya ağacı, sarı topçukları ile mimoza ve şifalı defne ağacı gibi bilenen türlere de rastladık. Defne ağacının  mitolojik ve sembolik değerinin yanında meyvelerinden yağ, yapraklarından esansiyel özler çıkartılmaktadır. En son çiçek açan ağaçlardan dut ağacı (bir diğer adı da sabır ağacıymış), yeni yeni meyve vermeye başlayan erik ağacı ve dallarındaki çiçekleri ile kiraz ağaçları da meyvesi yenen türler olarak Gazhane peyzajında rastladığımız ağaçlardandı. 
Bunun yanında (ulu) meşe ağaçlarının ekildiği bir alan ile bahçe duvarları kenarlarına dikilmiş akuba ve parlak yapraklı kartopu isimli çalı boyutundaki bitkiler de bölücü peyzaj öğeleri olarak kullanılmıştı. 
Çimenlik alanlarda farklı yabani türlerle de karşılaştık. Çoğu, çimenlerin arasına karışmış kır çiçeklerinden oluşmaktaydı. Düğüngiller familyasından ranunculus (düğünçiçeği), ballıbaba, çayır papatyası (bellis perennis, koyungözü), yavşan otu (veronica, pelin otu) bunlardan bazılarıydı. Bu bitkilerin isimlerini de eğitmen değil; Kapadokya civarlarında agroturizm gezileri düzenlemekte olan, katılımcılardan Saniye Hanım paylaştı. Böylelikle gezinin sonuna da gelmiş olduk. Doğanın iyileştirici ve yenileyici gücünü, kültür-sanat etkinlikleri harmanıyla deneyimlemek de çok öğretici ve keyifliydi.
Müze Gazhane'nin bugünkü işlev dönüşümünde Gazhane Çevre Gönüllüleri'nin katkıları çok büyük. Kent içinde kalmış ve kar amaçlı bir işletmeye dönüştürülmesi muhtemel bu alanın, uzun yıllardır savunuculuğunu yapmış ve tekrar kamunun kullanımına geçmesini sağlamış olmaları ile çok değerli ve toplumsal bir amaca hizmet ettiler. Dayanışma ruhu ile istikrarlı hayallerinin peşinden gitmelerinden ötürü, bir Kadıköylü olarak teşekkürü borç bilirim.

8.02.2023

Deprem-Dirençli Tasarım ⎮ Kent Hakkı için Dayanışma Temelli İyileştirme

6 Şubat 2023 tarihinde 10 ilimizi etkileyen art arda iki büyük depremin sarsıcı etkilerini çaresizlikle takip ediyoruz. Çok geniş bir coğrafyada fiziksel, sosyolojik ve psikolojik bir yıkım yaşanıyor. Yıkımın boyutu göz önüne alındığında üzüntümüz, acımız tarifsiz kalıyor. Bütün şehirlerimizden ihtiyaç tırları, tüm dünyadan yardım ekipleri bölgeye ulaşmaya çalışıyor; koordine edilip arama - kurtarma ve depremzedelerin hayatta kalma sürecini ivedelikle sürdürmek istiyorlar. Zaman daralıyor ve yüzbinlerce insan enkazlar arasında canını kurtarmaya, kayıplarını aramaya ve aynı zamanda kış koşullarında yaşama tutunmaya çalışmakta. Deprem sonrası bugün üçüncü gün. Bölgeye yardım yağıyor olsa bile, bunların planlı bir şekilde organize edilip doğru yerlere yönlendirilmesi konusunda maalesef çok büyük bir iletişim, koordinasyon ve lojistik eksikliği olduğunu görüyoruz. Dirençli kentler yaratmak için bu felaketlerin sebep ve sonuçlarını saptamak, oluşan bu dayanışma ağını ise geliştirerek ilerisi için sürdürülebilir kılmamız önem arz ediyor.
Celal Şengör'ün 6 Şubat'taki TekeTek programında 
levhaların kırılımını 3 tane renkli kartonla anlattığı simülasyonu

Maraş depreminin, özellikle Hatay şehrini yerle bir eden vurucu etkisinin nedenlerini anlamamız ve bir daha tekrarlanmamak üzere derinlemesine araştırmalar yapmamız gerekiyor. Bunun için; Japonya Mimarlar Enstitüsü (JIA) ve Japonya Asismik Güvenlik Örgütü (JASO) tarafından revize edilmiş "Mimarlar için Deprem-Dirençli Tasarım Rehberi" kitapçığından, zemin durumu ve bina yapısı ilişkisini hasar üzerinden gösteren bazı temel bilgileri paylaşmak istiyorum:
  • Zemin Yapısı ⎮ Sert ve yumuşak zeminde sismik dalganın hissedilmesi ve binaların direnci
    • Hatay'ın alüvyal toprak üzerinde şehirleşmesi, hasarın felaket boyutuna ulaşmasında önemli bir etken.
Yumuşak ve sert zeminde sismik dalgaların hissedilen üstyapısal tepkileri
  • Bina Taşıyıcı Sistemi⎮ Zemin yapısına göre üstyapı strüktürü seçimi 
    • Rijit iskelet → Yumuşak zeminde
    • Esnek iskelet → Sert zeminde daha dirençli.
    • Deprem bölgesindeki bütün binaların yıkılmadığını görüyoruz. Bu da; doğru statik hesaplamalar ve düzgün yapısal malzemelerle binaların inşa edilmiş olabileceğine işaret ediyor.
Sert zeminde esnek strüktürlü (ör. ahşap),
yumuşak zeminde de rijit strüktürlü (ör. betonarme)
yapıların hasar oranları daha az

Deprem anı ve sonrası için öncelik her zaman can kayıplarını önlemektir. Binalar hasar görecektir. Afet sonrası yapılacak çalışmalarla planlı ve koordineli bir şekilde önce geçici barınaklara, daha sonra da kalıcı konutlara geçiş sağlanmalıdır. Bu bağlamda, afet sonrasında oluşan konut sorunun ivedilikle çözülmesi gerekir. Çünkü yıkılan evler haysiyet, kimlik ve mahremiyet kaybını beraberinde getirmeleri ile maddi bir kayıptan çok daha fazlasına işaret eder
Son depremle de kahrolarak tekrar yüzleştiğimiz üzere ülkemiz bir deprem bölgesidir. Dolayısıyla literatürde de bu konuda çok çeşitli çalışmalar mevcut. Örgütlü bir şekilde yaşamsal gereksinimleri en kısa sürede karşılayabilmek için, AFAD da 2013 yılında "Afet Sonrası Geçici Barınma Üniteleri Fikir Yarışması" düzenlemişti. Maalesef internet üzerinden bu ödüllerin görsellerine ulaşamadım. Sadece dereceye girenlerin isimleri ve 2. mansiyon ödülü görülebiliyor. 
Konfor ve güvenliğin asgari standartlarda sağlandığı afet sonrası geçici barınma alanları hızlı bir şekilde hazırlanmaya başlanmalıdır. Bu ünitelerin tasarım ve uygulama ölçütleri ile tanımları aşağıdaki tabloda detaylı olarak incelenebilir. Acil barınaklardan geçici konutlara geçişteki örgütsel uygulamalar, afetten etkilenen nüfusa hizmet edebilecek korunaklı kapalı alanlara duyulan ihtiyaçla doğru orantılıdır. Bu sebeple geçici barınaklar için çoğu çözüm, hız faktörü göz önüne alındığında kullanıcıların özel durumları gözetilemeden yeterli olmaktansa, kabul edilir bir uygunluktadır. Amaç ise; öncelikle geçici ve nihayetinde de kalıcı konutlar hazırlanana kadar afetzedelerin yaşamlarını devam ettirecek ortamın güvenli ve mahremiyeti koruyacak şekilde sağlanmasıdır. 
Görsel kaynak ⎮ DOI: 10.21324/dacd.936585

1999 yılından beri 24 sene geçti. Beklenen İstanbul depremi için İBB'nin Deprem Zemin İnceleme Müdürlüğü 2019 yılında çok detaylı bir proje ve rapor oluşturdu. Olası bir deprem senaryosunda alınacak önlemler için zemin, bina envanteri dağılımı ve nüfus envanteri dağılımı haritaları hazırlandı. Buna göre; yer sarsıntısı dağılımı haritaları, hasar tahminleri ve tahmini ekonomik kayıplar, yaralı ve can kaybı tahminleri, barınak ihtiyaçlarının tahmini konularında geniş kapsamlı çalışmalar yaptı. Aşağıdaki şekil, bütün raporun şemalaştırılmış metodolojisini göstermektedir.
Olası İstanbul depremi için girdi, envanter ve çıktıların saptanmasına yönelik metodoloji

Hazırlanan raporun vi. sayfasında, İstanbul bina stoku ile ilgili aşağıdaki ifadeler yer almaktadır: 

"Mw=7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama %57’sinin hasar görmeyeceği tahmin edilmektedir. Binaların ortalama %26’sının hafif, %13’ünün orta, %3’ünün ağır ve %1’inin çok ağır hasar görmesi beklenmektedir. İstanbul’da analiz edilen toplam bina sayısı 1.166.330’dur. Ağır ve çok ağır hasarlı binaların aldıkları deprem hasarı onarılamayacak boyutta olmakta ve bu hasar seviyelerindeki binaların yıkılıp tekrar yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Öte yandan orta hasarlı binaların da onarım yerine yıkılp yeniden inşası çoğunlukla daha uygundur. Senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama %17’sinin (yaklaşık 194.000 bina) orta ve üstü seviyede hasar göreceği tahmin edilmektedir. Yaklaşık 972.000 binanın ise hasarsız veya hafif hasarlı olması beklenmektedir."

Depremi beklerken bizlerin de yapması gereken hazırlıklar önemli. Dolayısıyla herkesin bir deprem planı olması gerektiği bilinmekte. Afet çantaları hazırlamamız için internette sıklıkla listeler paylaşılmakta. AFAD, deprem sonrası ilk 72 saatte yardım ekipleri ulaşana kadar acil ihtiyaçları giderecek ve önemli eşyaların olduğu çantaları hazırlamanın hayat kurtarıcı bir rol üstlendiğini belirtmekte. Afet ve acil durum çantasının içeriği için burayı tıklayabilirsiniz. FEMA'nın temel afet erzak kiti içeriğindeki öneriler için ise burayı tıklayabilirsiniz. Olası bir afet sonrasında 103.0 Afet FM kanalı üzerinden en güncel bilgilere kesintisiz ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte ilk yardım, arama-kurtarma, hayatta kalma becerilerini geliştirecek eğitimlerin hem devlet desteği ile hem de STK çalışmaları ile örgütlenmesi böylesi felaketlerin bir daha yaşanmaması için hayati bir sorumluluk.  

Hepimize sabırlar, metanet ve kolaylıklar dilerim...

29.08.2021

Apartmanlılaştıramadıklarımızdan mısınız? | Apartman kültürüne kıvrımsal bir bakış

Konuya giriş yapmadan önce ufak bir notla başlayalım. Blog yazılarına, belki de sönmeye yüz tutan mizacı gereği, uzun zamandır ara vermiştim. Yazma isteğime ise tabii ki ket vuramadım. İlgilendiğim konular özelinde hazırladığım yazılar, bir ara faydalanılmasını umarak gönderdiğim akademik ortamın derin kuyuları olan hakemli dergilerdeki araştırma makaleleri şeklinde okunmayı bekliyorlar. Bunun yanında; bir de artık nur topu gibi bir doktora tez çalışmam var. 

Akademik yazı yazmanın bana kattığı en basit çıkarım; artık daha kısa cümleler kurmanın önemini kesinlikle anlamış olmam. Dolayısıyla; bu minimalist yaklaşımı hayatımın pek çok alanına da uygulamanın rahatlığını keşfettim. Ama bu yazının konusu minimalizm değil. Bütün bu akademik dilli resmi yazışmalar arasında gene de "bazı konulara" olan ilgim, arşivleme ve paylaşma isteğimin tekrar alevlenmesine önayak oldu. Belki de geçtiğimiz günlerdeki dolunayın etkisiyle (mistisizm katmadan olmaz) nostaljik bir dönüş ile bu yazıyı derlemek istedim.

Gürbüz Doğan Ekşioğlu tarafından yapılmış şehir hayatı ve doğa çelişkisi üzerine bir illüstrasyon

Genellikle mimarlık ile ilgilenen kişilerin başı çektiği, "... apartman ..." temalı hesapların bolluğu devrindeyiz. Dijital platformlardaki ilk örneklerine bir instagram (IG) hesabı üzerinden denk geldiğim, apartmansal arşivleme kültürüne dair artık pek çok derlemeyle de karşılaşabiliyoruz. Bazıları basılı bazıları sanal ortamda toplanan birçok çalışma mimarlık, tipografi, yaşam tarzı, medeniyet gibi başlıklarda hayatlarımıza etki etmeye devam ediyor.

İstanbul'un Erenköy semtinde Taşmektep Sokak'taki farklı dönemlere ait apartmanlar

Dünya genelindeki apartmanlaşma sürecinin tarihsel kökeni de muhakkak önemlidir. Hatta Türkiye'nin pek çok konuda "kopyaladığı" yaklaşımlardaki sorunların ana sebepleri de oradan çıkartılacak derslerde gizlidir. Fakat bu derleme, daha çok Türkiye'deki apartman kültürünün estetik algısına yakın olan uçta. Bu sebeple, aşağıdaki seçkiler üzerinde derinlemesine araştırmalar yaparak, konu hakkındaki hassasiyetler daha özünden kavranabilir.

1800'lü yılların sonlarında başlayan apartmanlaşma süreci, konak mantığından komşuluk mantığına evrilen sosyo-demografik, -ekonomik ve -politik süreçler bağlamında okunduğu takdirde, bugünkü koşullar değerlendirilirken sebep-sonuç ilişkileri daha kolay anlaşılabilir. Örneğin cephelerde kullanılan el yapımı mimari elemanların, hazır yapım pek çok endüstriyel parça ile yer değiştirdiğini sokaklarda ufak flâneur'lükler yaparken bile fark edebiliyoruz. El yapımlarına da yer verilmiyor değil tabii ki; ama hem zaman hem maliyet açısından artık eskisi kadar zanaatkar işlerine rastlamak mümkün olmuyor. 

Göztepe semtindeki (Kadıköy/İstanbul) farklı tekniklerde muhtelif apartman isimleri

Farklı tekniklerde apartman isimleri derlemesi (Kaynak: Apartman Fontları IG hesabından)

Gelelim örneklerimize. İlk başta da değindiğim IG hesabı APARTMAN.FONTLARIApartman isimleri özelinde toplanan fotoğrafların güzel bir arşivi. Apartman yazıları ile başlamışken değerli bir kaynak niteliğindeki başka bir çalışmaya da değinmem gerekir. 3000'i aşan apartman yazıları, tabelaları, işaretlerini fotoğraflayıp, bu eşsiz mimari detayları giriş alanları ile birlikte derleyen Cevdet Mehmet Kösemen'in 'Kaybolan Şehir' isimli eserinden bir podcast yayını aracılığıyla haberim oldu. Bir dönemin el yapımı tabelaları ve zanaatkarlarını ön plana alan bu eser, kentsel dönüşüm altında kaybolmaya yüz tutan şehrin mimari değerlerine de ışık tutar nitelikte. Arkitera'nın ilgili kitap hakkındaki yayınını okumak için de buraya tıklayabilirsiniz.

Nilay Örnek'in hayata geçirdiği projesi ve aynı zamanda ikinci kitabının adı

Nilay Örnek'in çalışması olan "Her Umut Ortak Arar" projesi, tam bir araştırmacı-gazeteci işi olarak karşıma çıkan fevkalade güzel bir derleme. Apartman hafızasını yaşatmak, hatırlatmak, aktarmak için inanılmaz nahif ve samimi şekilde betimlenerek oluşturulmuş bir dijital arşiv kaynağı. Naçizane fikrim, yine de sitenin adının, projenin başlangıç isminden farklılaşıp, evrildiği konumdan beslenerek değiştirilmiş olması yönünde. Bu şekilde çok daha geniş kesimlerde, hak ettiği etkiyi beklenenden daha kısa sürede karşılayabilirdi diye düşünüyorum, özellikle de mimarlık fakültelerinde. 

Cephesinde seramik panolar bulunan Kadıköy apartmanlarından derlemeler (Kaynak: Kadıköy Apartmanları IG hesabından)

Çoğunlukla Modern Mimari eserlerin sergilendiği diğer popüler linkler de Ankara Apatmanları ve İstanbul Apatmanları hesapları ile, benim de yaşamakta olduğum güzel İstanbul semtindeki Kadıköy Apartmanları IG hesabı. Özellikle Kadıköy Apartmanları hesabında da yer verilen ve bölgede gezerken sıklıkla karşılaşılan cephelerdeki seramik/mozaik panolar ise konut yapılarındaki sanatsal öğeler olarak özlenen detaylardan. 

Gain Medya'nın İstanbul Apartmanları serisinden kapak derlemeleri

Bir mobil cihaz uygulaması olan Gain Medya'nın İstanbul Apartmanları serisi de bu bağlamda değinmeye değer işlerden. İstanbul'da inşa edilen ilk apartmanlar, yapıldığı dönemlerden şu anda dönüştüğü işlevlere doğru hikayeler üzerinden anlatılıyor. Ancak bu mini seri; tarihsel, mimari ve kültürel etkiler bağlamında derinlere inmeden, izleyicide daha çok merak uyandırmayı amaçlıyor gibi. 

Bu mini derlemeye, en en en favori Kadıköy apartmanım olan Emin Onat tasarımı Moda'daki Marmara Apartmanı incelemesi ile devam edelim. Henüz o apartmanın içine ya da herhangi bir dairesine giremedim; ama çokça kere fetişist misali apartmanın etrafında gezmişliğim, inceleyip detaylarında kaybolmuşluğum olmuştur. 

Marmara Apartmanı'na ait arşiv ve güncel fotoğrafları derlemesi

Moda burnundaki falez oluşum üzerinde denize üst kottan bakan, eski Moda Palace binasının yerinde konumlanan ve Mimar Emin Onat tarafından Uluslararası Stil'de tasarlanan yapı 1956-1957 yıllarında inşa edilmiştir. Ferit Tek Sokak üzerinde, güncel kapı numaraları 18 ve 20 olan birbirine bitişik iki bloktan oluşmaktadır. Yapı, 20 metreye 30 metre bir taban alanı üzerine oturmaktadır. Ön cephedeki güçlü yatay hatlarla belirginleşen geniş balkon parapetleri, pencere görüşü ile kesiştiği yerlerde metal dikme korkuluklara dönüşerek, salondaki büyük pencere açıklıklarından kesintisiz bir deniz manzarasına olanak tanımakta, adalar istikametine doğru ferah bir görsellik sağlamaktadır. 

Marmara Apt. Giriş Kapısı ve Duvar Mozaikleri (Kaynak: Her Umut Ortak Arar IG)

Apartmanın giriş holünde Ercüment Kalmık'a ait duvar mozaikleri bulunmaktadır. Hitit motiflerinden esinlenilerek oluşturulan desenlerin bir derlemesi yukarıda incelenebilir. Hitit kültüründeki hayvan motifleri ve zamanın teknolojik şartlarıyla işlenmiş eserlerini estetik olarak çok ilgi çekici bulurum. Biraz daldan dala olacak ama; örneğin Anadolu medeniyetlerinden referanslarla oluşturulan Paşabahçe'nin Alacahöyük serisi cam+metal ürünlerinin zarafeti beğendiğim modern zaman ilhamlarındandır (bunu da ufak bir detay olarak burada belirtmiş oldum).

Paşabahçe Alacahöyük serisi cam ve metal alaşımdan ürünler

Lütfi Bey Sokak'ı tarafından bodrum katına inilen bir kapalı otopark ve zemin kotunda bir açık otopark girişi bulunmaktadır. Farklı bloklarında, farklı kat planları ve daire tipolojileri ile çalışılmış binanın 18 numaralı B blokunda her katta 3 odalı tek daire; 20 numaralı A blokunda ise her katta biri 2, diğeri 3 odalı iki daire planlanmıştır. Düşey sirkülasyonu döner merdiven ile çözümlenen binada, orijinal tasarımından farklılaşarak sonradan eklenen bir çatı katı ilavesi bulunmaktadır. 

Düşey sirkülasyon alanları ve sonradan eklenen son kat ilavesi ile dış cephe fotoğrafları

Moda'daki Marmara Apartmanı'ndan sonra, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu görüp fotoğrafladığım bir başka Modern Mimari konut örneğinden de bahsetmek isterim. Bağdat Caddesi'nin mimari kimliğine katkısı yadsınamayacak büyüklükte olan Melih Koray tasarımı Camat Apartmanı. Kendisi ile yapılan bir röportajında, Bağdat Caddesi'ndeki bina yüksekliklerinin 4-5 katı geçmemesi yönünde bir önerisi olduğunu aktarırken; bu konuda çok uğraşlar verdiğini de belirtmektedir. Dolayısıyla onun tasarımlarının da, cadde üzerindeki kot farklılıklarını da gözeterek benzer yüksekliklerde projelendirilmiş olduğu görülmektedir. Camat Apartmanı, M. Koray'a ait diğer tasarımlarda olduğu gibi ferah balkonlar, şaşırtmalı cephe elemanları, korkuluklar, betonarme çiçeklikler, geniş pencereler, doğal taş malzemeler ve farklı teknolojiler kullanılarak geliştirilen çağdaş mimari elemanlar ile modern bir çizgi ortaya koymaktadır. 

Camat Apartmanı ön ve arka cephe fotoğrafları

Camat Apartmanı'nın yanından geçerken binanın boşaltıldığını, kolon ve perde duvarlarından karot numuneleri alındığını gördüm ve hemen binayı fotoğraflamaya başladım. Şansıma giriş kapısı da açık olduğu için biraz içinde gezme imkanım da oldu. Binadan çıkarken, arabasının içinde bekleyen ve daire sakinlerinden olduğunu söyleyen bir bey; binanın yıkılmayacağını, güçlendirme yapılacağını aktardı; çünkü alınan numuneler sonucunda binanın sağlam olduğu anlaşılmış. Zaten bu konuda M. Koray, pek çok yerde sağlamlık güvencesi vermekteydi. Keşke mimara güvenilip bu talihsiz karot alma işlemi hiç yapılmasaymış.

Yapının en dikkat çekici özelliği binanın ön ve kısmen yan cephelerinde görülen mavi pleksi malzemeden güneş kırıcı elemanlar. Binanın konut olan özgün kullanımından zamanla farklılaşan işlev dönüşümleri dolayısıyla, hareketli olarak tasarlanan güneş kırıcılar yer yer sabitlenmiş ve bu da binanın dinamik bir yaklaşımla tasarlanan cephe görünüşünü sekteye uğratmıştır. Bunun yanında, bazı katlardaki balkonların cam ile kapatılması da aynı şekilde cephedeki durağan görünüme sebep olan önemli unsurlardandır.

E. Savaş ve F. Sarılıcan'a ait Modernin Peşinde isimli yazıdan alınan alan kesiti

Binanın arka bahçesindeki açık otoparka giriş, Tuğrul Bey Sokak tarafındandır. Bina, U şeklinde bir taban alanına oturmaktadır. Bodrum kat ve üzerinde 4 kattan oluşmakta; her katta karşılıklı 2 daire yer almaktadır. Merdiven sahanlıklarında ise minik bir odacığa açılan depo kapıları mevcuttur. Zemin kotunda iki tane dükkan bulunan binaya giriş Bağdat Caddesi üzerinden ve orta akstan gerçekleşmektedir. 

Giriş holü iki kottan oluşmakta ve oldukça ferah tasarlanmıştır. Apartmanın sirkülasyon alanlarındaki zemin kaplamasında yeşil renkli mermer malzeme kullanılmıştır. Giriş holü duvarları kahverengi wash beton olarak bilinen tamburlanmış çakıl taşlarından preslenerek oluşturulan karolarla; diğer alanlardaki duvarlar ise dekoratif dokulu sıva ile kaplanmıştır. 

Giriş holü ve düşey sirkülasyon alanları

Kentsel bellek ve kimlik üzerinde çokça etkisi olan yapıların yıkılacağını düşünmek bile tat kaçıran bir olay. Bir yeri sahiplenmek, aidiyet duygusu geliştirebilmek için o yer ile kurulan bağlar, anılar, deneyimler çok büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla kent dokusu üzerinde yapılacak olan en ufak değişiklikler, insanların güven duygusunu zedeleyebilir; mekan ile kurulan ilişkinin aksamasına sebep olabilir. Her türlü kentsel müdahale, üzerinde önemli fizibilite çalışmaları yapılıp hayata geçirilmesi gereken konular olarak değerlendirilmelidir. 

Yazıyı, günümüz konut sorununa yönelik yapılmış güncel iki karikatür ile sonlandırmak istiyorum. Konut tipolojisi ve pandemi temalı pek çok araştırma, söyleşi, çizime denk gelmişsinizdir. Aşağıda kapalı konut ile ilgili olan soldaki karikatüre Mimarlık Tarihi IG hesabında, diğerine ise sanırsam twitter'da bir hesapta denk gelmiştim. Hayatı, barınma alanlarımızı sorguladığımız bu dönemlerde içinde huzurla ve keyifle yaşayacağımız yerlerde olabilmemiz ümidiyle...