6.03.2017

Adriyatik'in İncisi | Karadağ ve Dubrovnik Turu Gezisi


Karadağ, harika doğası ve güler yüzlü insanları ile mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Vizesiz giriş kolaylığı ile son dönemde hızla yükselişe geçmekte olan Karadağ turizmi ve yaptığımız gezimize yönelik faydalı bilgileri bu yazımda bir arada bulabilirsiniz. Eylül ayı ortasında gerçekleştirdiğimiz “Karadağ ve Dubrovnik” turumuza ait anları, yeme-içme önerilerini, gezilecek görülecek yerleri, ulaşım ve ücretlendirmeleri fotoğraf ve açıklamalar eşliğinde sizlerle paylaşmaktayım. Bu benim ilk Karadağ ziyaretimdi ve karşılaştığım manzara ve outdoor etkinlik alternatifleri dolayısıyla da son olmayacağını garanti edebilirim. 

Karadağ, 2006 senesinde yapılan referandum ile bağımsızlığını kazanarak Sırbistan’dan ayrılmış eski Yugoslavya’nın 7 ülkesinden biri. Etimolojik kökeni Venedikli Montenegro kelimesine dayanmakta. (Latin: mons “dağ” / niger “kara”) Türkçe’deki kullanımı da direkt çevirisi olan Karadağ şeklinde. Yugoslavya döneminde Karadağ, topluluğun turizm ayağını desteklemekte olduğu için sanayi gelişmemiş durumda. Geçim kaynakları da aynı şekilde turizm olarak devam ediyor. Hormonlu gıda kullanımı son derece az. Dolayısıyla sebze ve meyveler taze ve organik olarak tabir ettiğimiz cinsten. Bizdeki gibi karayolu kenarlarında ya da pazar alanlarındaki tezgâhlarda satışlar yapılmakta. 

Karadağ, yaz saati uygulaması ile Türkiye’den 1 saat geri. (Bu sene kış saati uygulamasına geçmediğimizi hatırlatmak isterim) Kullanılan para birimi Euro (€). Türkiye’den yapılan uçuşlar genellikle Podgorica Havaalanı’na gerçekleştirilmekte. Podgorica, Karadağ’ın başkenti ve en büyük şehri. Tivat şehrinde de bir tane havaalanı bulunmakta; ancak buraya daha çok özel uçak ve jetler iniş yapmaktaymış. 

4 günlük Karadağ seyahatimizde konakladığımız yer Budva şehir merkezindeydi. Gelişen turizm sektörü dolayısıyla otel, hostel ve pansiyonlardaki odalar internet üzerinden de rezerve edilebilmekte. Bütçe ve tercihinize uygun olarak kahvaltı dâhil seçenekli alternatifler arasından da seçimlerinizi yapabilirsiniz. Konaklayacağınız yerin şehir merkezinde olması, otobüs terminaline (Autobuska Stanika) olan mesafeyi azaltacağından Budva’yı ana merkez alıp civar şehirlere yapacağınız gezilerde size zaman kazandıracaktır. 

İlk gün öğleden sonra 4 gibi Podgorica’ya iniş yaptık. Podgorica Havaalanı yeni; ancak son derece küçük. Türklere vize uygulaması olmadığından pasaport kontrolden sorunsuz bir şekilde geçip ülkeye giriş yapılmakta. Havaalanı’ndan Budva’ya taksi ile 30€’ya gidilebilir ya da 10€’ya Podgorica merkeze taksi ile geçip Podgorica’daki otobüs terminalinden Budva’ya 5€’ya gidilebilirsiniz. Otobüs seferlerini internet üzerinden buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

BUDVA

Budva’ya geldikten sonra Old City / Stari Grad turu ile gezimize başladık. Burası Budva’nın tabii ki en otantik ve tarihi bölgesi. Masmavi Adriyatik Denizi ile çevrilmiş yüksek ve korunaklı surlar içinde labirent şeklinde uzanan dar sokaklar, yer yer küçük meydanlara açılmakta. Bir Ortaçağ yerleşkesi olan alanda konaklama ile ticaret işlevleri bir arada yürütülmekte. Alan içindeki Tourist Info’dan yerleşkenin haritasını almakta fayda var.
Budva (Stari Grad)


Ara sokaklarda çokça bistro, restoran ve cafe işletmeleri bulunmakta. İlk akşam için restoran seçimimizi Stari Grad içindeki Pizzeria Sambra’dan yana yaptık ve gayet memnun kaldık. Buradan çıkınca kale surlarını marina yönünün aksine doğru takip edince meşhur Balerin Kız Heykeli’nin bulunduğu kayaya doğru çıkılmakta. Deniz kenarında uzanan patikadan biraz daha yürüyünce de Mogren Plajı’na ulaşabilirsiniz. Niki Gelato dondurmalarının tezgâhlarına da çok sık rastlayacaksınız. “1 top 1€” olan dondurmalardan da fırsat buldukça tatmanızı tavsiye ederim.

TİVAT

Ertesi gün yolculuğumuza turizm alanında adını sıklıkla duymaya başlayacağımız Karadağ’ın özel yatırımlarından Tivat şehrindeki Port Montenegro’yu ziyaret ile başladık. Buraya yine otobüs ile 2€ ödeyerek gidebilirsiniz. Marina içinde çokça yat, yelkenli tekne demirlemiş durumda. Ana cadde üzerinde ünlü markaların mağazaları bulunan Port Montenegro’da konaklama ve otel olarak kullanılan son derece lüks daireler ve kompleksler bulunmakta. Marina içindeki cafe’lerde kahvenizi yudumlarken, teknelerin ve denizin keyfini çıkartabilirsiniz.
Port Montenegro, Tivat


KOTOR

Port Montenegro’dan sonraki durağımız Kotor. Karadağ’a gelirken en çok adını duyduğum yer Kotor Körfezi olmuştu. Burası fiyord benzeri doğal yapısı, dağ ve denizlerin birbiri ile sırt sırta vermiş manzarası ile adeta bir cennet. Kotor’da, Ortaçağ’daki Venedikliler döneminden kalma bir Old City / Stari Grad bulunmakta. Bölgenin ana giriş kapısı üzerinde Tito’nun bir sözü kazılı: “Başkasına ait olanı istemiyoruz; kendimize ait olandan ise asla vazgeçmeyiz.” gibi bir anlamı varmış. Yugoslavya’nın sosyalist bir birliktelik ile başlayan hayalinin; 90’larda kanlı, etnik ve dini savaşlara dönüşmesi, üzerinde düşünülmesi gereken ve bugün bile etkileri hala gözlemlenmekte olan çok önemli tarihi bir olay.
Kotor


İçeri girmeden önce yine Tourist Info’dan bölgenin Türkçe olarak da özel hazırlanmış haritasını alabilirsiniz. Kotor Körfezi son dönemlerde cruise gemilerinin de gözde duraklarından biri olduğu için buradaki Stari Grad, Budva’daki Stari Grad’a göre çok daha kalabalık. Bölgeye tepeden bakan kiliseye yapılacak yürüyüş için ayrıca 3€ gibi bir ücret talep edilmekte; ancak backpacker’lara indirim yapıyorlar. 

Stari Grad gezisinden sonra şehir içinde ufak bir yürüyüş yapıp, bölgenin küçük bir yazlık alan olduğunu teyit ettikten sonra kendinizi Adriyatik’in soğuk sularına atmanın tam vakti geldiğini düşünmeye başlıyorsunuz. Kotor’da sahiller taşlık, deniz bir anda derinleşmekte. Daha çok koyu yeşile dönen bir rengi var; ancak verdiği serinlik hissi ile son derece keyifli. Şezlong, şemsiye ve soyunma kabinleri için herhangi bir ücret talep eden görevlilere de rastlamadık.

PERAST

Kotor’dan sonraki durağımız Perast. Perast’a Kotor’dan 1,5€ gibi bir ücret karşılığı, her yarım saatte bir yapılan otobüs seferleri bulunmakta. Kent, denize paralel konumda küçük bir sahil kasabası olarak konumlanmış. Kotor Körfezi içinde, Perast’ın tam karşısında üzerinde bir manastır bulunan ve ziyarete açık olmayan St. George (Sveti Đorđe) adası ile ve üzerinde katolik kilisesi bulunan Our Lady of the Rocks yapay adası bulunmakta. Adaya 2-3€ karşılığı tekne seferleri düzenlenmekte. Ayrıca kıyıdan kayaking yapabileceğiniz kanolar da kiralanabiliyor. Perast’ta kumsal ya da plajlar yok. Onun yerine, muhtelif aralıklarla deniz içine ahşap veya taş malzemelerle iskeleler yapılmış. Manzara mükemmel, tipik Venedik mimarisi tarzındaki evler ve kilise harika olunca, bize de deniz kıyısında konumlanmış restoranların birine oturup güveçte pişirilmiş midyelerin (Mušlje na Buzari) tadına varmak ve soğuk yerel biralarımızı yudumlamak kalıyor. Perast’tan sonra yine aynı yoldan otobüsler aracılığı ile Budva’ya geri dönebilirsiniz. Ya da körfezi turlayıp, eskiden Kotor’u dış tehlikelerden korumak için boğazın en dar yerine zincir çekilen alandan karşı kıyıya yapılan feribot seferleri ile farklı bir tecrübe yaşayabilirsiniz.
Perast


DUBROVNİK

Bir sonraki gün için hedefimiz Dubrovnik. Hırvatistan, 2013 yılından beri Avrupa Birliği üyesi olduğundan Türk turistlere vize uygulamakta. Perast dönüşü, Budva’daki terminalden aldığımız otobüs biletleri gidiş-dönüş kişi başı 30€. Sabah saat 06:20’de Budva’dan kalkan otobüs, 20:30’da Dubrovnik’ten geri dönmekte. Dolayısıyla günübirlik planlanan bu tur ile nam-ı diğer King’s Landing’i ziyaret etmek için yeterli zamanınız olmuş oluyor. Gümrük ve sınır geçişleri dâhil yaklaşık 3 saat süren yol sonrası, sabah 09:30 gibi Dubrovnik’e vardık. Otobüs terminali şehrin biraz dışında kalıyor; ancak şehir merkezine ulaşım yaya olarak, taksi kullanarak ya da 1a, 1b veya 3 numaralı otobüsler ile yapılabilmekte. Hırvatistan’da Euro değil; Kuna para birimi kullanılıyor. 1 Euro yaklaşık 7,5 Kuna. Terminal’de komisyon ödemeden Euro bozdurabileceğiniz döviz büroları da bulunmakta.


Biz, keşifçi bir birlik olduğumuz için yürüyerek şehri gezmeyi tercih ettik. Ayrıca Old City / Grad’a varmak için elinizde bir harita olmasına da gerek yok; çünkü tabelalar ile yönlendirmeler bulunmakta. Yaklaşık 30-40 dakikalık bir yürüyüş ile Old City’ye ulaşılabilmekte. Otobüs durakları, tur otobüsleri, kiosklar, özel Game of Thrones turları dolayısıyla büyük bir kalabalığın olduğu Pile Gate şehrin dört kapısından biri ve ana giriş kapısı. Bir dip not olarak, Game of Thrones yaratıcı ekibi ile “Neden Dubrovnik?” üzerine yapılmış olan röportaja ait video için buraya tıklayabilirsiniz. 

Şehri zemin düzlemde gezdikten sonra, bir de surların tepesinden kuş bakışı olarak gezmeyi düşünürseniz benim önerim hemen girişteki ilk köşede bulunan Tourist Info’dan 1 günlük Dubrovnik Kart almanız yönünde olacak. 1 günlük Dubrovnik Kart 153 Kuna, yani yaklaşık 20€. Bu kart ile başlı başına 16€ olan şehir surları üzerindeki gezi de dâhil olacak şekilde toplu taşıma araçları kullanımı, müze ziyaretleri ve çeşitli indirim seçenekleri bulunmakta. (Dubrovnik Kart ile yapılabilecekler için buraya tıklayabilirsiniz.) Otobüs bileti de 21 Kuna, yani yaklaşık 3€. Artık matematiği yapıp kartı almanın uygun olup olmayacağına karar verebilirsiniz.


25 metreye kadar yükselen ve yaklaşık 2 km kesintisiz bir şekilde uzanan surlar ile çevrelenmiş Old City / Grad’ı görünce etkilenmemeniz mümkün değil. Her gün, bir önceki güne nazaran gittikçe büyüyen Old City örnekleri ile karşılaşıyor oluşumuz bizleri çok heyecanlandırıyor. Surların köşe noktalarında Bokar, St. John ve Revelin hisarları ile Minčeta Kulesi bulunmakta. Bölgeye girince ilk olarak sizi ana cadde olan Stradun, Church of Holy Savior, Franciscan Monastery ve Onofrio Çeşmesi karşılamakta. 

Franciscan Monastry’nin giriş kapısının solunda gargoyle şeklinde bir yağmur borusu bulunmakta. Eğer ki yüzünüz duvara doğru dönük bu gargoyle üzerine çıkıp üstünüzü çıkardıktan sonra, düşmeden tekrar sokağa doğru dönebilirseniz, dileğinizin kabul olduğuna inanılırmış. Bu eski zamanlardan kalma bir gelenekmiş; ancak gargoyle aşınmaktan o kadar kaygan ve eğimli ki; Onofrio Çeşmesi’nin basamaklarında otururken izleyebildiğimiz kadarıyla bunu başaran maalesef olmadı. 
Dubrovnik, Gargoyle Denemeleri


Surları yürümek için giriş noktası da Churh of Holy Savior’un yanındaki merdivenlerden yapılmakta. Stradun Caddesi’nin sonunda da Orlando Sütunu, Saat Kulesi ve St. Blasius Kilisesi’ne ulaşılmakta. Kiliseyi sağınıza alıp devam ederseniz Rector’s Palace ve Dubrovnik Katedrali’ne varmış oluyorsunuz. Ara sokakları takip ederseniz Gundulic Meydanı, St. Ignatius Kilisesi ve bu kiliseye çıkan merdivenleri görebilirsiniz. Izgara sistemi benzeri ara sokaklarda gezinebilir, yolların sizi yönlendirdiği yeni duraklar ile şehri tanımaya devam edebilirsiniz. 

Şehri gezmeye kısa bir ara verip serinlemek için bir de küçük bir ipucu paylaşayım. Dubrovnik Katedrali’nin yakınındaki kapıdan marinanın olduğu alana çıkıp, uçtaki fenere doğru yürüdüğünüzde, surların hemen yanında duşları da bulunan harika bir yüzme alanı var. Tabii ki burayı da es geçmedik ve kendimizi Adriyatik’in serin sularına bıraktık. 

Dubrovnik’te öğle yemeğimizi Preša isimli yerel halkın da sıklıkla tercih ettiği bir fast food restoranında yedik. Burgerleri oldukça lezizdi. Yanında söylediğimiz limonatalar menüde yazdığı üzere limonlu su şeklinde servis ediliyor ve şekerini siz ekliyorsunuz. Dubrovnik Old City / Grad’tan ayrılmadan önce de gündüzleri pazar kurulan, akşamüzerleri cafelerin kullanımına geçen Gundulic Meydanı’nda bizim yaptığımız gibi aperitivo’larınızı sipariş edip azalan kalabalığın ve şehrin güzelliğinin keyfine varabilirsiniz. Şehirden çıkmadan önce de, kapısında kuyruk olan Sladoledarna Dubrovnik’ten dondurmalarınızı alıp Onofrio Çeşmesi’nin basamaklarında otururken, keyifle müzik yapmakta olan sokak sanatçılarını dinleyebilirsiniz. 


Grad dışında da keşfedilecek pek çok yer bulunmakta. Lokrum Adası, şehri kuşbakışı görmenize olanak sağlayan teleferik (cable car), bir replika olan Karaka teknesi ile yelken seyri, Bokar Hisarı’na komşu olan ve içerisinde iskelesi ve kano kiralama alanlarının da bulunduğu bir koy, denizin üzerinde surlara yapışık konumlanan cafeleri görülecekler listenize ekleyebilirsiniz. Ayrıca Dubrovnik Katedrali’nde bir evlilik kutlamasına da denk geldik. Akordeon, kontrbas, akustik gitar ve herkesin bir ağızdan şarkılar söylediği dev müzik grubu, Dubrovnik eski kentindeki tüm ilgiyi topladı. Davetliler ve turistler, hep birlikte eğlencenin bir parçası olmak ve bu unutulmaz anı yaşamak çok keyifliydi. Düğün yerinde “barjaktar” olarak isimlendirilen bir kişinin de Hırvatistan bayrağı taşınması da geleneklerdenmiş. 

Dubrovnik gezimizin sonunda yorgunluğun da vermiş olduğu rehavet ile toplu taşıma ile terminale geri döndükten sonra 20:30’daki Budva otobüsümüze binip yola koyulduk ve saat 23:30 gibi Budva’ya vardık. Bu arada Budva’nın gece hayatı çok meşhur. Sahil şeridi üzerinde Eyfel Kulesi’nin minyatür bir kopyasının bile olduğu bar ve diskolar bulunmakta. Gece 1’e kadar müzik ve eğlence kesintisiz devam ediyor.

SVETI STEFAN

Dubrovnik gezimizden sonraki gün, Karadağ’ın Adriyatik kıyılarındaki önemli kentlerini gezmeye karar verdiğimiz için Sveti Stefan ve Bar kentine doğru giden bir otobüse atladık. Otobüs bileti satın almanıza ve koltuk numarası verilmesine rağmen; yoğunluktan dolayı minibüs mantığında işleyen bir sistem var. Yol üzerinde de ayakta yolcu alabiliyorlar. Ancak otobüs belirli duraklarda duruyor; yoksa çok ciddi trafik cezaları ödemek durumunda kalıyorlarmış. 

Sveti Stefan; etrafı surlarla kaplı, içerisinde kilise ve taş evlerin olduğu dar bir yürüyüş yolu ile ana karaya bağlanan bir yarım ada. Eski dönemlerde Marilyn Monroe, Sophia Loren, Elizabeth Taylor gibi ünlülerin de konakladığı ada, şu anda otel olarak işletilmekte ve müşteri olmadığınız müddetçe adaya giriş serbest değil. Özgün mimari yapısı ve konumu ile Sveti Stefan, Karadağ’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Sveti Stefan
BAR

Sveti Stefan’dan sonraki durağımız Bar kenti. Bar, kıyı kesime konumlanmış, büyük bir limanı bulunan ve gelişmekte olan bir sahil kenti. Bu limandan İtalya’nın Bari kentine feribot seferleri düzenlenmekte. Sahil şeridi üzerinde cafe’ler ve genişçe yürüme yolları bulunmakta. Liman’a yakın konumdaki King Nikola’s Palace müzesi bölgenin en eski tarihi yapılarından. Bar’dan Belgrat’a giden bir tren yolu da mevcut. Şehre girerken uzaktan altın kubbeleri ile dikkatinizi çeken kilise ise St. John. Karadağ sahil kesimdeki diğer kentler gibi, şehrin arka fondaki dağlar ile uyumu son derece etkileyici. Dağ eteklerine doğru otobüs ya da taksi ile ulaşabileceğiniz bir tane de Old City / Stari Grad bulunmakta. Stari Grad’a yakın bir konumda dünyanın en yaşlı zeytin ağacı olduğu belirtilen Stara Maslina (Old Olive Tree) ziyaret edilebilmekte. Ayrıca Bar kentinde çokça sosyal konut mantığında site şeklinde apartmanlar mevcut; fakat maalesef çok da bakımlı gözükmüyorlardı.
Bar


VIRPAZAR

Bar şehrinden Virpazar kasabasına otobüs ya da tren ile seyahat edebilirsiniz. Virpazar, Balkan Yarımadası’nın en büyük gölü İşkodra (Skadar) kıyısına kurulmuş şirin bir köy. Gölün yarısı Arnavutluk sınırları içinde, yarısı da Karadağ. Doğal güzelliği ve faunası son derece çeşitli. Milli park olarak hizmet veren alana giriş 4€. Kuş gözlemciliği, bisiklet, hiking ve mağara keşifleri yapmak için birçok alternatif arasından seçebileceğiniz outdoor aktiviteleri mevcut. Skadar Gölü’nde ayrıca özel işletmelere ait tekne kiralayarak da yaklaşık 3 saate yakın bir süre gezinebilirsiniz. Tekne ücretleri kişi başı 10€. En meşhur tekne turlarından biri de aile işletmesi olan Boat Milica. Tekne turu sırasında kaptanınızdan hem Karadağ; hem de göl hakkında çeşitli bilgiler edinebilirsiniz. 
Virpazar


Gezilerimiz sonrası tekrar ana üssümüz olan Budva’ya doğru yol aldık ve akşam yemeğini yemek üzere sahil şeridi üzerindeki restoranlardan birine oturduk. Deniz ürünleri yemek için Restaurant Lim’de karar kıldık. Yemekler, sunum ve servis çok keyifliydi. Garsonlar son derece nazikler. Çokça Türk turist geldiğini belirterek; bizden Türkçe olarak “Afiyet olsun” ve “Teşekkürler” nasıl denir öğretmemizi rica ettiler. Fiyatlar gayet uygun. 2 kişilik balık tabağı, salata ve biralar için, bahşiş dâhil 20€ ödedik. Yemek sonrası sahil kesimde karşılıklı konumlanmış dükkânlardan hediyelik eşyalar alabileceğiniz, bar ve diskoların bulunduğu caddeyi yürüyerek Stari Grad’a doğru geçtik. Budva’daki en güzel mekânlardan biri olan Casper’da canlı DJ müziği eşliğinde Karadağ üzümlerinden üretilen roze şaraplarımızı yudumladık. Budva’da geçireceğiniz günler için bir öğle yemeği alternatifi olarak yine Stari Grad içindeki Juice Bar’ı da denemenizi öneririm. Sandwich ve taze sıkılmış meyve suları ile meşhur olan cafe’deki yemeklerin tatları son derece lezzetli ve doyurucu. Ayrıca vejetaryen değilseniz, yine yöreye özgü meşhur kuru et (kastradina) de mutlaka denemeniz tavsiye edilen tatlar arasında. 


BUDVA PLAJLARI

Karadağ’daki son günümüzde Budva plajlarını keşfe çıktık. Budva merkezdeki sahil şeridinde (Slovenska Plaza) yüzebileceğiniz gibi yakın çevrede keşfedilmeyi bekleyen çokça plaj da bulunmakta. Biz ilk iş Hawaii Adası olarak isimlendirilen sahilin hemen karşısındaki Sveti Nikola adasına geçtik. Sahildeki motorlar ile 3€ ücret karşılığı adaya gidiş dönüş seferleri her yarım saatte bir yapılmakta. Yüzmek için ada üzerine taşlar dökülerek küçük koylar oluşturulmuş; ama adanın arkasında turkuaz rengi sularıyla asıl plaj bulunmakta. Rüzgâr ve dalgaların aşındırarak doğal ve enfes bir görünüm verdiği kayalar üzerinden denize atlamak ise gençlerin popüler aktiviteleri arasında. Adadan dönüşte bu sefer de Balerin Kız Heykeli’nin yanındaki yoldan Mogren Plajı’na geçtik. Denizi aynı şekilde turkuaz renkli olan plajın, sahili taşlık. Plajda su sporları yapmak için de bir alan bulunmakta. Ayrıca Budva’nın hemen yan koyu olan Jaz Beach ise, açık hava konserleri ve festivalleri ile ünlü bir plaj. 2007 yılında Rolling Stones burada bir konser vermiş. Budva’daki son günümüzün de yavaş yavaş sonuna yaklaşmakta olduğumuzdan uçağa yetişmek üzere havaalanına doğru yola koyulduk. Âdetimiz olduğu üzere, bir sonraki sefere görüşmek üzere şehre uzaktan el sallayarak veda ettik.
Budva Plajları


Karadağ turumuzda biz genellikle Adriyatik Denizi’ne kıyısı olan şehirleri gezmeyi tercih ettik; ancak Kuzey’e doğru dağlar, kanyonlar, nehirler ve çeşitli doğal güzellikleri ile Karadağ keşfedilmeyi bekleyen bir cennet. Örneğin Tara Nehri’nde rafting ve vadi boyunca tırmanış yapmayı bir sonraki tura bırakmak durumunda kaldık. Karadağ’a giderken gezip görülecekler konusunda açıkçası çok da beklentimiz olmamasına rağmen; 4 günlük bu tatili dolu dolu geçirmiş olmanın hazzı gayet yüksekti. Buraları henüz görmemiş olanlarınız varsa, Karadağ’ı da seyahat listenize eklemenizi tavsiye ederim.

Not: Uplifers sitesinde, iki bölüm olarak yayınlanan yazılara 10 Kasım ve 16 Kasım tarihleri üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz. Yazıları bölüp, iki parça halinde 1 hafta ara ile paylaşmak fikri site editörlerine aittir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.